11 Eylül 2001 günü Amerika'daki onbine yakın masum insanın hayatına malolan, misli görülmemiş terör saldırılarından sonra, bu saldırılara ve genellikle terörizme karşı muhakkak radikal bir mukabelede bulunulması gerektiği hususunda Amerika'da ve dünyada bir konsensus oluşmuştu. Buna, ideolojik ve liberal dürtüleri sebebiyle karşı olanlar dahi, o dehşet havası içinde seslerini pek çıkaramamışlardı. Çatlak sesler Fakat aradan zaman geçtikçe ve facianın Amerika'daki dehşet boyutları unutulup, teröre karşı savaş Afganistan'a hava bombardımanları şeklinde intikal edince -ve hele bu bombardımanlarda orada masum insanların öldüğü El Cezire Televizyonu sayesinde ekranlara gelince- Amerika'da ve Amerika'nın bu savaştaki ilk ve baş destekçisi İngiltere'de bile, "barışperestlerin" ve Amerika karşıtlarının tenkit sesleri yükselmeye, sokaklarda Amerika aleyhinde gösteriler yapılmaya başladı. Hatta Usame bin Ladin'in suçlu olup olmadığı yolunda ve Taliban rejimini kollayan, sesler yükselmeye başladı. Bunlar devam edecek ve hele Amerikan insan zayiatı da ortaya çıktıkça ve Biyo-Terörizm Amerika'nın içine saldırdıkça, muhalifler, çatlak sesler daha da artacak. İşin uzamasının ve Pentagon'dan Washington'dan yükselen çelişkili haber ve değerlendirmelerin de bu bulanık havanın oluşmasında rolü var. Gerçi başından beri. Bush ve yardımcıları bu savaşın çok kapsamlı çok uzun olacağını söylediler ama diğer tartaftan da fazla iyimserlik de gösterdiler Hedeflerde de belirsizlik var gibiydi. Başlangıçta hedef Usame bin Ladin'in diri veya ölü ele geçirilmesi, El Kaide örgütünün tasfiyesi olduğu söylenirken, bombalamaların ve nokta operasyonlarının hedefi Taliban rejimi oldu. Aslında burada bir çelişki yoktu: Taliban rejimine son vermek diğer iki hedefe de varılmasını sağlayacak veya Bin Ladin ve El Kaide'nin yok edilmeleri ile Taliban da ortadan kaldırılacaktı; görünüşe bakılırsa hâlâ öyle. Ancak kafalar biraz karıştı. Bu arada Taliban bittikten sonra Afganistan'ın nasıl yönetileceği sorunu da kafa karıştırmakta. Bu konunun pek kolay olmadığı gerek Kuzey İttifakı içinde gerekse dışında muhalefet cephesinde de, etnik ve siyasi çatlaklar olduğu gittikçe ortaya çıkıyor. Kusey İttifakının kuvvetli komutanlarından Abdülhak'ın Taliban tarafından ele geçirilmesi ve idam edilmesi ile bu cephe sarsılacak. Zor mücadele Teröre ve Talibana-Bin Ladin'e ve El Kaide örgütüne karşı mücadelenin kolay ve tek düze ve kısa olmayacağı, geleneksel kalıplara ve silahlara uymayacağı başından beri bellı idi. Terörün yeni boyutları ve teknolojileri ortaya çıktıkça, Bush'un dediği gibi mukabele yöntemlerinde ve kurallarda, kanunlarda yeni düzenlemeler yapmak da gerekecek. Gerçek ve çelişkili boyutları, gittikçe haliyle ortaya çıktıkça, baş eleştiri hedefi ABD Başkanı George W. Bush oluyor. Başından, Başkanlık seçiminden beri özellikle Avrupalıların "Patavatsız bir kovboy" olarak tanımladıkları Bush'a karşı eleştiriler artıyor. Hatta Türkiye'de daha fazla bizim liboşlarımız onu hedef alıyorlar. Aslında Bush bu olayla, daha önce oylamalarda üzerine şaibe düşürülmüş olan Başkanlığını tescıl etti ve gerçek işlevini buldu. Olaydan hemen sonraki Kongre konuşması, "teröristleri adalete getirmek" gibi veciz söylemleri. New York'ta felaket alanındaki anlamlı jestleri ile, kamuoyundaki puanlarını çok arttırdı: Bugün de kamuoyundaki tasvib derecesi hâlâ çok yüksek bizdeki haber ve değerlendirmelerin aksine!.. Ne bekliyorlardı? Bugün Bush'u ve Amerika'yı Afganistan'daki bombardımanlar dolayısıyla eleştirenler, acaba Amerika'nın teröristlere ve saldırıya hiç mukabele etmemesini mi beklerlerdi. Eger Bush ve yönetimi enerjık mukabeleleri yapmasa idi, kararsızlık gösterse idi. Başkanın, bir lider olarak Amerika'daki prestijine ne olurdu. Ama daha önemlisi, Amerika bu saldırıya karşı tamamiyle pasif kalsa ve "Öteki yanağını çevirse" idi, süper güçlüğü kalır mı idi? Bu savaşta çok çelişkili unsurlar var: Savaşın İslama karşı olduğu izleniminin verilmesi, masum insanların ölmesi ve ıstırap çekmeleri, Amerika'nın geçmişteki günahları, İslamiyetin, karşılıklı olarak, Taliban'la özdeşleştirilmesi ve hatta bu "savaştan" kaçınılmaz olarak bazı çıkarlarının, -mesela Süper Güç olmanın tescil edilmesı ve petrol çıkarları bulunduğu gibi.- Kafaların karışmasına yarıyor. Ne var ki bunlar son tahlilde ve ilk aşamada Afganistan'dan başlayarak terörün kökünün kurutulması amacını değiştirmıyor.. Uyuyan dev Pearl Harbor baskınından sonra, bu baskını yöneten Japon Amirali Yamamoto'nun kendisine zafer haberini getiren subaya "Evet baskın muvaffak oldu ama korkarım uyuyan bir devi uyandırdık" demişti. Teröristler ilk baskınlarında muvaffak oldular. Ve şimdi de biyo-terör saldırılarıyla Amerika'da ve dünyada panik ve korkuya sebep olarak da, bir dereceye kadar başarı elde edebilirler. Ama Amerika'nın pes edeceğini, savaştan vazgeçebileceğini sananlar Amerika'yı ve Amerikalıları iyi tanımıyor. İlk defa olarak kendi vatanlarında baskına uğrayan Amerikalılar, bu savaştan -ne kadar uzun sürerse sürsün- vazgeçmeyeceklerdir. Eğer sonunu getirmeden vazgeçerlerse bu Amerika'nın süper güç olarak sonu olur ve bununla beraber hatta bundan önce, George W. Bush'un da sonu olur.