Geçtiğimiz haftaya, Spor Şurası ve sonrasında Türkiye'de kurum olarak birçok ilklere imza atan Genel Müdür Mehmet Atalay'ın istifası, ardından can dostu, mesai arkadaşı Yunus Akgül'ün atanması olayı damga vurdu. Atalay'a "güle güle", Akgül'e "hoş geldin" diyoruz... Güreş ligleri olanca hızıyla devam ediyor. Efsane İstanbul Güreş İhtisas Kulübü, bir asra merdiven dayayan 90 yıllık bir çınar. Eski adıyla Fatih Güreş Kulübü. İzninizle biraz da gururlanayım, neden mi? Dört kardeş önce en büyüğümüz Mehmet, Mahfuz, ben ve Mehti, Fatih Güreş Kulübünde güreşe başladık (1968). Uzun yıllar bu ocakta önce güreşçi, daha sonra ise antrenör olarak görev yaptım. Dile kolay tam 32 yıl. Uzun yıllar boyunca Türk güreş tarihinde birçok şampiyon, değerli antrenörler ve yöneticiler yetiştirdi. Güreş İhtisas, şu anda birçok kurumun mücadele ettiği güreş liglerinde hem büyükler, hem de yıldızlar güreş liginde tek özel ihtisas kulübü... Peki, bu çınar kurumadan nasıl yaşıyor? Günümüzde sırtını kurumlara ve belediyelere yaslayan kulüpler bile bazen sıkıntılara düşerken, doğru ve emin adımlarla Türk güreşine dimdik ve gururla hizmet etmeye nasıl devam ediyor? Ben diyorum ki yetkililere gelin, İstanbul Güreş İhtisas Kulübünü inceleyin ve nasıl birkaç tane daha ihtisas kulübü açabiliriz diye kafa yorun... Daha sonraki yazılarımızda detaylı olarak ele alacağız ama başta Sadettin Tantan, Süleyman Karabel ve yönetim kurulunu tebrik ediyorum. Aklıma ilginç bir proje geldi; 2009'da uygulanmasında yarar var, temel güreşin alt yapısı açısından. 2008 Pekin'den sonra birçok elit güreşçi aktif güreşi bıraktı. Yaklaşık en az 15 yıldır değişik dönemlerde birçok değişen kurallara rağmen gururla milli mayoyu giydiler ve başarılı oldular. İşte projem şu; yıldız ve gençlerde hatta büyüklerde bu tecrübeli isimleri milli takım hazırlık kamplarına davet edelim ve rezerv kadrodan yetenekli güreşçileri sıkletlerine göre teslim edelim. Düşünsenize üç, dört kamp beraber olduklarını! Bir de Hamza Yerlikaya dahil, Şeref Eroğlu, Nazmi Avluca, Mehmet Özal davet edilse... Ne diyorsunuz? Neden olmasın değil mi?