Adalet Sarayı mı?!.

A -
A +

Mihmandarım olan arkadaşım biraz yüksekçe tepeye kurulmuş ihtişamlı binayı işaret edip; "Palais Du Justice" dedi. "Yani?" "Yani Adalet Sarayı... Adaletin herkesin, her şeyin üstünde olduğuna inanıldığı için bu binayı biraz yükseğe kurmuşlar." Brüksel'deydik. Belçika'nın başşehri. Haşmetli Adalet Sarayı'nı seyrediyoruz. Herkesin, her şeyin üstünde olması gerektiğine inanılan "adalet"in dağıtıldığı saray... Biraz yukarıdan şehri süzüyor. Binanın haşmetli duvarlarına bakıp "Fehriye Erdal nerde peki?" diye mırıldanmıştım. Üç ay önceydi. Şimdi Adalet Sarayı çatısına tüy dikti! Fehriye Erdal'ın sırra kadem bastığı yetmezmiş gibi, DHKP-C terör örgütünün elemanları serbest bırakıldı. Suçsuz bulunmuşlar! Karar o benim gördüğüm binadan çıkmadı, biliyorum, ama orası bir sembol. Hani terörle milletlerarası mücadele yapılıyordu, yapılması gerekiyordu? Belçika'nın terörle mücadele politikası yok mu? Bu kararı Avrupa hukukunun, adalet anlayışının neresine oturtacağız? İnsan hakları ile nasıl bağdaştıracağız? Türkiye'de öldürülenlerin hakkı aranmaz mı? Türkiye'de terörist eylemlerde bulunmak, cinayet işlemiş olmak, adam öldürmüş olmak Avrupa'da ceza almak için yeterli değil mi? Küreselleşen dünyada terör de küreselleşmişti hani? Topyekûn mücadele gerekti hani? Türkiye sınırları içinde yapılan şiddet eylemleri küresel adaletin terazisinde tartılmıyor mu? "Normları, kriterleri" meşhur Avrupa Birliği bu kararı nasıl karşılayacak? Soruları peş peşe sorun, ama hepsi de Adalet Sarayı'nın kalın duvarlarına çarpıp geri dönecek. Neyse... Biz işimize bakalım? Türbanın düğümünü önden mi atacağız, yandan mı? Rivayet meşhurdur, bilirsiniz: Fatih Bizans'ı kuşattığında Ayasofya'da rahipler meleklerin cinsiyetini tartışıyormuş, erkek midirler, dişi midirler diye. ....... Ahmet Kabaklı Hoca 8 Şubat 2001 günü Hakk'ın rahmetine kavuşmuştu. Albayrak ve gökbayrağa sarılı cenazesi 10 Şubat 2001'de Fatih Camii'den kaldırılmıştı. Yedi sene olmuş. Onu ilk Tercüman ile tanımıştık. Çocuktuk. Her sabah fırından yeni çıkmış ekmeğe sarılıp gelmiş, masanın üzerine konmuş Tercüman... Sıcak ekmeğin ve gazetenin üçüncü hamur kâğıdının kokusu üst üste örtülürdü. Birbirine karışmış gazete ve ekmek kokusu o 'Tercüman'lı çocukluk günlerimden bu yana hâlâ burnumdadır. Gazetenin demirbaş isimlerinden biriydi o. Muhafazakâr Türk okuyucusu için "köşe" denince akla gelen ilk isim. Yıllarca... Sonra gazeteler kapandı, gazeteler açıldı, devran değişti.Yıllarca da bu gazetenin ikinci sayfasında "Gün Işığından" ışıklar gönderdi. Onun gidişinden beri gazete köşeleri hayli boş... Şimdi olup bitenlere bir de "Gün Işığından" bakabilmek ne iyi olurdu?! Mekânı cennet olsun!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.