Âletler bizâtihî iyi veya kötü olmaz. Kullanıcılarının elinde iyi veya kötü olarak iş görürler. Bıçak ile cinayet de işlenir, ekmek de kesilir. Çağımızda haberleşme vasıtalarının ne kadar geliştiğini ve hayatımızı ne kadar kolaylaştırdığını kim inkâr edebilir? Hele bir de yabancı ülkelere gidenlere sorarsanız bu soruyu?! Ben yirmi küsur sene önce, Amerika'ya geldiğimde Kolomb'tan tek farkımın, Atlantik'i onun yelkenli ile, benim uçak ile geçmem olduğunu düşünmüştüm. O kadar koyu bir gurbet görünmüştü burası gözüme. Uçak dediysem THY değildi, THY seferleri ben geldikten yıllar sonra başladı. Kısa dalga radyonun hava şartlarına göre azalıp çoğalan parazitleri arasında memleketten haberler almaya çalışırdık. Günlük gazeteler gelmezdi, abone olanlara on-onbeş gün sonra gelen gazetelere yumulurduk. Internet denen şey zaten bilgimiz haricinde idi. Derken... THY seferleri kondu, gazeteler gelir oldu ve bugün öyle bir noktadayız ki, Internet ile her an her şey parmaklarımızın ucunda, televizyonu açtığımızda Türkiye'de ne seyrediliyorsa odamızın içinde. Evet, hele televizyon! Uçaktan inip eve gelip uzaktan kumandanıza bastığınızda uçağa binmeden önce neler seyretmişseniz onlar ekranda. İşte, sabahleyin siz Türkiye'deyken, akşama yayınlanacağı bildirilen program... Bu insanda uzaklık duygusunu, gurbet duygusunu hafifletiyor. Memleketi daha yakın hissediyorsunuz. Ben televizyona kötü bir âlettir nasıl derim? Bütün diğer hizmetlerini bir yana bıraksam bile, sadece bana memleketimi daha yakın hissettirdiği için televizyona kem gözle bakamam. Amma velâkin... Gelişen teknolojik imkânların ve azgınlaşan rekâbet piyasasının kırk koldan yirmidört saatimizin içine soktuğu "televizyon" denen sesli, görüntülü, capcanlı sistem, toplumların yerleşik değerler sistemi ile çatışıp sosyal bünye üzerinde derin yaralar açar oldu. Dünyanın her ülkesinde aynı realite var ama beni en fazla kendi memleketim ilgilendiriyor. Fert ve toplum hayatının haddinden kat kat fazla olarak televizyon tarafından yönlendirildiğini farkediyor musunuz? Bu yönlendirme ne yazık ki her zaman müspet yolda olmuyor. Meselâ, beyaz cam artık şöhrete, paraya, itibara giden en kestirme yol sayılır oldu. Orada görün, ne sebepten olursa olsun, hangi halde olursa olsun, hele bir görün, gerisi kolay! Ağla, bağır, yırtın, tepin, vur, kır, bayıl, hatta öl! Herşey reytinge dönüşebilir. Cenazeler bile! Ve reyting herşeydir! Medya objektifleri insanımızın huyunu, suyunu değiştirdi. "Halkın beklentisi bu yönde, biz de beklentilere cevap veriyoruz." mazeretlerine inanmıyorum. Bir adım önde giden medyadır. Bu adım hangi yöne doğru olursa peşinden gelen bir kitle olacaktır. Televizyon ekranı bombardıman halinde beyinlere akıttığı renkli ve yalan bir dünya ile insanları, uyuşturuyor, sersemletiyor. Zayıf karakterli, kıt akıllı, az eğitimli fertler, bu "kafa ütülenmesi" operasyonu sonunda şirâzeden çıkıyorlar. Bu çıkış onlara mutsuzluk, bunalım, cinnet, intihar, her çeşit felâketi getirebiliyor. Gaspıralı İsmail Bey gazetesini çıkarmaya başladığında "şeytan işi" diyenler olmuş. Gazete, radyo, televizyon şeytan işi değildir, ama insanların elinde şeytanca işler için kullanılabilir, Medya organlarının yöneticilerini, sosyal sorumluluklarını farketmeye davet ediyorum.