Gemi gecenin karanlığında Çanakkale Boğazı'ndan, tam Âbide'nin önünden geçerken uzun uzun düdük çaldı. Karanlık, soğuk, hırçın dalgaların uğultusu arasında yükselen bu kalın, boğuk ses ile ürpermemek mümkün değil. Karşımızda, karanlığın koynunda "bir vatan kalbi" halinde parlayan Şehitlik. Gemi yavaşladı ve Âbide'nin hizasını geçene kadar düdük çalmaya devam etti. Çanakkale Âbidesi Mart 2004'te restorasyonu tamamlanarak yeni düzenlemesiyle açılmış. Gittik, gördük. Oralar hakkında ne yazılabilir ki?! Yazılabilecek en muazzam sözleri Mehmet Âkif -ve birkaç şairimiz daha- yazmış. Gazetecinin gözlüğü doğrular kadar eğrileri de görmeye ayarlı. Âbide'nin önünde, toprağa ay-yıldız şeklinde dizilmiş, hepsinin üzerinde, isim hanesinde "Mehmet" yazan taşlar çok dokunaklı. "Mehmet-Afyon, Mehmet-Bursa, Mehmet-Urfa, Mehmet-Kosova, Mehmet-Bosna, Mehmet-Kerkük...." "Vatan"ın Mehmetçik'leri için sembolik bir şehitlik. Yalnız Âbide sahasında restorasyon sırasında korkunç bir hata yapılmış. Ay-yıldız şehitliğin biraz ilerisinde, şimdiye kadar -yine sembolik- bir şehitlik bulunuyordu; etrafı duvarla çevrili, sıra sıra mezar taşlarıyla bir kabristan alanı. Orası şu anda motorlu taşıtların park yeri. Şaşakaldım. Duvarlarında Âkif'in Çanakkale Şehitleri manzumesinin unutulmayacak mısraları, ortalarında otomobiller, tur otobüsleri... Halbuki ilk düzenleme fevkalâde iyi düşünülmüştü. O tarafta, sırasıyla, bir namazgâh, bir şadırvan, şehitlerin duvara kazınmış isimleri ve tam denize inen yarın başında, denize karşı, yurdunu çiğnemeye gelmiş düşmana karşı vuruşurken vurulup orada düşmüş askerlerin mezar taşları vardı. Diğerleri, yani şadırvan, namazgâh, isimler hâlâ yerinde, mezar taşları yok! O sembolik kabristan, bu şadırvan ve namazgâh ile uhrevî bir iklim meydana getiriyordu. Şimdiyse şadırvan, namazgâh ve arabalar... O iklim kaybolmuş. Duvarlarla çevrili alanın içinde mezar taşlarının yerleri hâlâ belli, duvarlarda o mübarek askerler için söylenmiş mısralar da hâlâ duruyor, ama ortalarında otomobiller, otobüsler. Bir garâbet ki anlatılır gibi değil. "Gürültü yapmadığınız için teşekkür ederiz" uyarı levhaları arasında korna sesleri, egzoz gürültüleri. Yeni yapılan ay-yıldız şeklindeki şehitlik çok iyi, bir diyeceğim yok. Ama beri taraf tarihî olayların seyrine, mânâsına çok daha uygundu. Çok daha tabiîydi, çok daha etkileyiciydi. Yeni bir düzenleme yapılmış, tamam, ama eskisine dokunulmamalıydı, orası da yerinde kalmalıydı. Orada can veren askerler için iki şehitlik çok mudur? Gidin lütfen, son durumu kendi gözlerinizle görün. (Konuyu Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın dikkatine sunuyorum. Bu ayıbı düzeltsinler.) Âbide'nin devâsâ çatısı altında Âkif'in dörtlüğü yazılı taşın önünde düşünürken bir de baktım, yanı başımda genç bir adam cebinden çekirdek çıkarıp çıkarıp ağzına alıyor, kabukları taşa doğru tükürüyor. (Vidyosunu da çektim, belgem var!) Bir değil, üç değil; beş değil! Habire! Makine gibi, otomatiğe bağlanmış bir halde çekirdekleri gövdeye indirip kabukları ağzından tahliye ediyor! İnsanın kan beynine sıçrıyor. Senin basarken titrediğin toprağa kimileri çekirdek kabuğu tükürüyor ha! Dayanamadım: "Kardeşim, sen ne yapıyorsun? Buraya ağzından çöp tükürülür mü? Burası neresi, farkında mısın?" Ters ters baktı. "Rüzgâr uçuruyor" dedi. "Uçurup götürüyor." İşte o kadar! Çöplerinizi istediğiniz yere saçabilirsiniz. Rüzgâr götürür. Eh, yağmur da yıkar!..