Amerika'ya geldiğimiz senelerde gıda maddelerinin üzerindeki "içindekiler" sütunlarında geçen her kelimeyi anlamaya İngilizce'miz yetmezdi. Hıristiyan bir ülkeye gelmiştik ve domuz etinden, yağından uzak durmamız gerekiyordu. Bizden önce gelenler yol gösterdiler: "Kutuların üzerindeki büyük K harfine bakın" dediler. K "kosher" demekti, yani Musevî şeriatine göre helâl olan gıdaların sembolüydü. Museviler de domuz yemediklerinden onlarla ortak bir yanımız vardı. Gerçi onların helâl anlayışı bizimkinden hayli farklı ve karışıktır. Meselâ, onlar et ile süt ürünlerinin bir arada bulunduğu gıdaları da yemezler. Yine de o yıllarda kutulardaki K harfleri helâl gıdalara ulaşmakta bize büyük kolaylık sağlamıştır. Aslında Amerika'da bütün mamul maddelerin üzerinde ayrıntılı bir "içindekiler" bölümü vardır. Sadece gıdalarda değil, her çeşit ürünün üzerinde vardır. Meselâ, pasta fırçaları ya naylondur, ya domuz kılı, ikisi de paketin üzerinde yazar. (İşe bakın. Buradaki tabiî kıllı fırçalar hep domuz kılı olduğundan Türkiye'ye geldiğimde bir fırça alayım diyordum. Meğerse oradakiler de tekin değilmiş!) Amerika'da Yahudiler azınlıkta. İnançlarını korumak ve yaşamak için tedbirler almak zorundalar. Bu tedbirler Musevî sivil toplum kuruluşları eliyle alınıyor. Müslümanlar da azınlıkta ve Amerika'nın muhtelif şehirlerinde, son yıllarda, tabelâsında "helâl" yazan birçok lokanta, market açılmıştır. Yani dinî inanca göre üretim hassasiyeti göstermek ve bunu belgelemek Amerika'da vardır. Ama tamamen özel sektörün bir faaliyetidir. Yüzde 99'u Müslüman olan Türkiye'de bazı gıdaların üzerine helâl yazmak gerekir mi diye düşünüyordum ki birkaç gün önce gazetede okuduğum bir yazıyı hatırladım. Muhabir "Bağdat'ta Yüz Gün" başlığıyla hatıralarını yazmış. Bağdat'ta en çok özlediği birkaç şeyden biri domuz pastırması. "Yüzde 97'si Müslüman bir ülkede bunu bulmak hiç de kolay değildi" diyor ve nihayet modern bir markette Türkiye'den ithal edilmiş domuz pastırması bulduğunu, ne kadar mutlu olduğunu anlatıyor. Diyâr-ı gurbetteki Amerikalı muhabirin imdadına yetişmişiz! Devlet eliyle helâl damgası vurulur mu vurulmaz mı? Memleketimizde bazı firmalar ürünlerinin kutularına "Mamullerimizde domuz yağı yoktur" ibaresi yazıyor zaten. THY son yıllarda yemek tepsilerine yemeklerde domuz kullanılmadığına dair bir kâğıt iliştiriyor. Bunlar son derece yerinde uygulamalar. Yüzde 99'u Müslüman olan bir memlekette piyasaya hitabetmek isteyen, İslâm ülkeleriyle ticaret yapmak isteyen firmalar bu hassasiyeti göstermek zorundadır. Bence bu konuda devletin yapması gereken yeni bir şey yok, yeni bir helâl uygulamasına geçilmesine gerek yok; devlet sadece yiyecek ya da kullanılacak bütün mamul maddelerin üzerine -fırçalar dahil- ayrıntılı, eksiksiz, yalansız ve okunabilir nitelikte "içindekiler" sütunları konmasını sağlamalı ve denetlemelidir. (Okunabilir nitelikte! İçindekiler sütünlarının bazıları o kadar küçük puntolu harflerle basılmış ki, adeta vatandaş okuyamasın diye. Okuyabilmek için alışverişe büyüteçle çıkmak gerek.) Türk Standartları Enstitüsü "içindekiler" şartı ve standardı koyar, bu konuda iyi bir denetim yaparsa vatandaş ilk defa satın alacağı mala yarım dakikasını ayırıp üzerini okuyarak bilgi sahibi olur. Bu kadarlık okuma alışkanlığımız herhalde vardır. Dosdoğru, hilesiz yazılmış "içindekiler" bölümü tüketicinin hakkıdır. Buna bir de, hilesiz ve dürüstçe yazılmış üretim ve son kullanma tarihlerini ekleyin. Devlet mamul maddelerin kimliğini gösteren bu bilgilerin denetimini yapmalı, geri kalanını özel sektöre bırakmalıdır. Özel sektör piyasayı ve kesesini düşünecektir, çünkü Türkiye Müslüman bir ülkedir. Her ne kadar Irak'taki Amerikalıların domuz pastırması bizden gitse de!..