Moon tarikati ile ilgili tartışmaları duyunca on yıl önceki bir olay aklıma geldi. Aslında Koreli Sun Myung Moon'un adını ilk defa Amerika'ya ilk geldiğim sene, 1984'ün Temmuz'unda televizyon haberlerinde vergi kaçırma ve sahtekârlık olayı ile duymuş, 18 ay hüküm giydiğini, hapishâneye konduğunu öğrenmiştim. Vergi kaçıran ne ilk, ne de son insandı, üzerinde bile durmadım. Bir de Manhattan caddelerinde ellerinde gül, karanfil satan Uzak Doğu'lu gençlerin "Moonî" olduğu söylenirdi, pek de ilgimi çekmezdi. Fakat 1992 yılının Şubat ayında Moon Amerikan basınında değil ama benim nazarımda gündeme geldi. Türkiye'den bir grup ilim adamımızın New York'a geldiğini duymuş, niye gelmişler derken karşımıza Moon adı çıkmıştı. Muhtelif üniversitelerimizden 40 kadar öğretim üyesi Moon tarafından "Dinler arası sempozyum"a davet olunmuştu, gelenlerin çoğu ilâhiyatçıydı. Vatandan gelen bu misafirlere hoşgeldiniz deyip iki çift lâf edelim diyerek kaldıkları, Manhattan'daki New Yorker Oteli'ne gittiğimiz zaman oranın bildiğimiz mânâda otel olmadığını anladık. Kapıdaki sorgu sual engelini aşıp içeri girdikten az sonra, üst katlardan birinde küçük bir toplantı odasında misafirlerle tanışıp tam sohbete oturmuşken, birkaç Koreli görevlinin fısıltı ile konuştuklarını, içeri girip çıktıklarını gördüm, ardından içlerinden birisi bana elimde defter kalem olduğu, not aldığım gerekçesiyle orayı terketmem gerektiğini bildirdi. Benim tiyatroda, lokantada bile elimin altında küçük bir defter ile kalem olur. "Peki bir şey yazmayayım" diyerek kâğıdımı kalemimi çantama sokmak istedim. "Hayır!" dedi çekik gözlü genç, "Hemen çıkmalısınız." İlk defa bir yerden kovuluyordum. Amerika Mektubu köşesinde o zaman bu hadiseyi yazmış, Moon'dan bahsetmiştim. Seminerin adı "Dinlerarası ilişkiler" idi. Bu isme bakarak ve çoğunlukla ilâhiyatçıların davet edildiğini düşünerek, çeşitli dinlerden ve ülkelerden ilim adamlarının katılmış olduğunu, tebliğler sunacaklarını sanmıştım. Halbuki sadece Türkiye'den davetliler vardı. Yıl boyunca muhtelif memleketlerden 30-40 kişilik gruplar davet edilip ayni otelde ağırlandığını öğrendim sonra. Anlaşıldığına göre ders mahiyetindeki toplantılarda Moonîler konuşuyor, bizimkiler dinliyordu. Dinlerken elbette onlar da not alıyorlardı. Benim kâğıdıma kalemime göz dikmelerinin sebebi, "kimliğinin teferruatlarını bilmedikleri davetsiz biri" olmamdı, üstelik lobideki sorgu sual sırasında gazetede yazdığımı da öğrenmişlerdi. Otel dışında konuşma fırsatı bulduğumuz bir ilâhiyat hocamız "Odalarda dinleme cihazları var, asansörlere yalnız binmemize asla müsaade etmiyorlar, mutlaka bizimle beraber Koreli bir genç de iniyor, çıkıyor." demişti. Çok zengin, çok güçlü bir işadamı olan Moon'un 1954'te kurduğu kilisesinin adı "Unification Church=Birleştirici Kilise" olarak yaygınlaştı ama tam adı "The Holly Spirit Association For The Unification Of World Christianity=Dünya Hıristiyanlarını Birleştirmek İçin Kutsal Ruh Teşkilâtı". Yerleşmiş Hıristiyan inançlarına aykırı pek çok inançları var. Hazret-i İsa İkinci Âdem. Fakat İsa Peygamber evlenmeden öldüğü için Mesih olamamış. Moon Üçüncü Âdem ve Mesih! İsa Peygamber evlenmeden öldüğü için cennete de giremeyecek, Moon onu takdis ederek cennete girmesini sağlayacak. Hikâye uzun! Moonîlerin onbinlerce kişinin aynı anda evlendiği, çiftlerin Moon tarafından seçilip takdis edildiği düğün törenleri meşhur. Birçok sapık inanç ve icraatın yanısıra kendisinin ve ailesinin gayri ahlâki, gayri kanuni ve bir kısmı gizli bir sürü işi var. Tarikata girdikten sonra çıkabilmeyi başarmış olanlar "Bu kilisenin üyesi olmak çağdaş köleliktir" diyorlar. Allah insanlarımızı her çeşit kölelikten korusun, ancak büyütmeye gerek yok, Türkiye Cumhuriyeti Moon'cuların toplantılarıyla falan yıkılmaz. Yalnız mühim makamlardaki aydınlarımızın "Bilmiyorduk, oyuna geldik" demeleri yakışık almamaktadır.