MEMLEKETTEN HABER VAR -76- Behçet FAKİHOĞLU
Fırat Erzincan'a hayat vermiş, kentte su problemi yok, her taraf bağlarla, bahçelerle çevrilmiş. Doğa sporlarına da elverişli olan Erzincan'ın ilçeleri ise birer tarihî hazine.
Erzincan'ın tarihî ilçesi Kemah'ta girişte bulunan Melek Gazi Türbesi...
Erzincan, ovada kurulmuş, geniş bir alana yayılmış. Evler çok katlı değil, depreme dayanıklı yapılanma oluşmuş. Şehir planlı, yollar düzgün, bakımlı...
Karşıda zirveleri karlı Munzur dağları, kuzeyde de başka dağlar; ortadaki ova ise yemyeşil. Fırat buraya hayat vermiş, su problemi yok.
Önce Erzincan'ın manevi sahibi, Terzibaba Hazretlerinin türbesini ziyaret ediyoruz. 1848 tarihinde vefat etmiş Muhammet Vehbi Hazretleri, terzilik yaptığı için Terzibaba olarak meşhur olmuş. Mevlana Halid-i Bağdadi Hazretlerinin halifesi olan bu mübarek zat Erzincanlıların sığınağı olmuş. Erzincan Belediyesi tarafından Osmanlı Mimarisi ve kesme taşlarla yapılmış türbe ile çevredeki mezarlık çok bakımlı. Türbe o gün de Erzincanlılarca dolup taşmıştı.
Cimin'in üzüm bağları
Erzincan-Erzurum yolu üzerinde bulunan Ekşisu Mesire Alanı'na yöneliyoruz. Yazları dolup taşan, piknik yapılabilen bu alan yemyeşil. Dar bir alanda farklı 7 su çıktığı söyleniyor. Doğal maden suyu şişeleniyor. Hemen yakında kükürtlü su, Horhor Maden Suyu'nun cilt rahatsızlıkları, diyabet ve safra yolları hastalıklarına iyi geldiği söyleniyor. Bunun yakınında demirli su, az ötede çok miktarda akan tatlısu...
Burada çıkan 33 derece sıcaklıktaki kaplıca suyunun romatizma ve başka birçok hastalığa iyi geldiği söylenmekte.
Bu mesire alanında büyükçe bir havuz da yapılmış, Erzincanlılar bu havuzun etrafındaki tesisleri doldurmuştu. Kayık ve botlarla suyun tadını çıkaranlar da cabası.
Gözlerimizi gökyüzüne çevirince, yamaç paraşütçülerini görüyoruz. Bir taraftan da hemen yandaki dağlarda bu spor yapılıyor.
Ekşisu'dan, Erzincan'a 23 kilometre uzaklıkta bulunan Üzümlü'ye gidiyoruz. Eski adı Cimin olan bu şirin ilçe dağın dibinde kurulmuş, önünde bahçelerle dolu yemyeşil bir ova, karşıda da Munzur Dağları; müthiş bir güzellik. Buraya has, ince kabuklu, çok lezzetli bir üzüm yetişiyor (Cimin Üzümü), bunun için olsa gerek ismini Üzümlü diye değiştirmişler. Bu ilçede içki satışı yasak, kahvelerde oyun yasak. Anadolu insanının bütün güzellikleri burada yaşıyor.
Bahçelere gidiyor, dalından nefis kayısılar topluyor, tadına bakıyoruz. Ciminlilerin kayısıya erik demeleri dikkatimizi çekiyor. Her taraf bağ-bahçe. Elmaları da üzümü kadar meşhur.
Bu şirin ve tarihi yerleşim yerinden ayrılırken, selam verdiğimiz vatandaşlar ikramda bulunmak istiyor, şelaleye doğru yola koyuluyoruz.
Erzincan'a 29 kilometre mesafede bulunan Girlevik Çağlayanı'na gidiyoruz. Çağlayan beldesinde bulunan bu şelalenin her tarafından sular akıyor, müthiş bir serinlik veriyordu. Civardaki yeşil alanların tamamı piknikçilerle dolmuştu. Vatandaşlar, şelalenin değişik yerlerinde hatıra fotoğrafı çektirmekle meşguldü.
Terzibaba Türbesi
Erzincan'da yamaç paraşütü yapılabiliyor.
Girlevik çağlayanı KEMAH
Erzincan'ın tarihi ilçesi Kemah bir masal şehri gibi... Girişte sağda bulunan Melek Gazi Türbesi'ne gidiyoruz. Olağanüstü güzellikteki bu tarihi türbenin alt katındaki mezar odası ve mumyalanmış ceset....
Yalçın kayalıklar üzerinde yapılmış Kemah Kalesi'ne tırmanıyoruz. Gördüğümüz manzara yorgunluğumuzu unutturuyor. Kıvrıla kıvrıla akan Fırat, hemen kenarında kurulmuş şirin tarihi ilçe ve uzaklarda yeşil ovalar, muhteşem dağlar...
İlçeye iniyor, güleç yüzlü, hoş sohbetli Behçet Beyle sohbete dalıyoruz. Kalenin altında yeraltı şehri bulunduğunu, Fırat'ın altından karşıya geçen iki gizli tünel olduğunu söylüyor.
Birkaç yıl önce Ahmet Davutoğlu bir arkadaşıyla gelmiş, Yağmur başlayınca, Behçet Bey Davutoğlu'na ceketini vermiş, şemsiye temin etmiş ve kaleyi gezdirmiş. Yağmur dinmeyince Sayın Davutoğlu "sonra gönderirim" diyerek Behçet Beyin ceketini götürmüş. Davutoğlu'nun Bakan olduğunu televizyonda görünce, ceketini hatırlamış; mektup yazmış, cevap gelmemiş. "Sayın Bakan ceketi unutmuş olmalı" diyor, ceketini istiyor...
Erzincan elbette bu kadar değil; el değmemiş muhteşem tabiatıyla Kemaliye, adıyla anılan tarihi savaşın yapıldığı "Otlukbeli", Refahiye, Tercan, İliç, Çayırlı... Hepsi tarihi, hepsinde görülecek birçok eser ve güzellik...
Ayla Hanım, Kasefe'nin yapılışını anlattı. Yöresel bir tat KASEFE
Erzincan'ın zengin bir mutfağı bulunmakta. Ama farklı olacağını düşündüğümüz "Kasefe"yi seçtik. Bu lezzeti öğrenmek için, yöresel yemekleri yapıp müşterilerine sunduğu lokantasında Ayla Kahraman'ı ziyaret ettik. Ayla Hanım, Kasefe'nin malzemesi olarak; yarım kilo kayısı kurusu (tatlı ve ekşi karışık), bir kase ceviziçi, 1 kase toz şeker, arzu edilirse 1 kaşık tereyağı olarak açıklıyor. Kayısılar yıkanır, hafif kaynamaya başlayınca üzerine şeker dökülür, 10 dakika kaynadıktan sonra bir tabağa alınır. Üzerine ceviz dökülür, 1 kaşık tereyağı gezdirilir, servise verilir.

Cemil Usta artık işlerin tadı-tuzu kalmadığını söylüyor.
Bakır işlemeciliği yok olmak üzere
Erzincan'ın en önemli el sanatı, tarihi çok eskilere dayanan bakırcılıktır. Bakırcılığı ve bakır işlemeciliğini öğrenmek için Uysal Bakır'a gidiyor, Cemil Övet'ten bilgi alıyoruz.
Cemil Usta 60 yaşında, 40 yıldır bu mesleği yaptığını söylüyor. Eskiden evde kullanılan mutfak malzemeleri, kap-kacak yapılırmış. 1965 yılından sonra turistik eşyalara yönelinmiş. Eskiden Erzincan için bakırcılık çok önemli ve geçerli bir sanat imiş. Bakırcı olmayana kolay kolay kız verilmezmiş. Bir bakır işçisinin kazancı, kamu işçisinin 2-3 katı imiş. Bazı bakır ustaları çok yüksek maaşlar alırmış.
Bir zamanlar 45 imalathane varmış, en az eleman çalıştıranın işçileri 10'un altına düşmezmiş. "Bizde bu mevsimde 150 kişi çalışırdı" diyor Cemil Usta. Şimdi 6 imalathane kalmış, Cemil Usta'nın yanında da 7 kişi çalışıyor. Cemil Usta, yeni çırak gelmiyor, rağbet kalmadı diyor, üzüntülerini belirtiyor...
Çaydanlık, cezve, su sürahisi, su bardağı, şekerlik, semaver, tepsi ve çeşitli turistik eşyalar yapılıyor. Şimdi en çok çay tepsisi, semaver, şekerlik ve duvar panolarına rağbet varmış.
Yaşayan tarih AHMET DUMLU
Gazeteci yazar Ahmet Dumlu, sanki yaşayan tarih. Dernek ve hayır kurumlarında başkanlık yapıyor. Bu sene Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından, Üstün Hizmet Madalyası ile ödüllendirilmiş. Erzincan'la, Ermeni olayları ile ilgili birçok kitap yazmış...
"Tandır hova geldi, hamur tükendi; akıl başa geldi, ömür tükendi" şeklindeki Erzincan atasözü ile söze başlıyor. Her Erzincanlının zihninde iz bırakmış depremden, 1939 depreminden söz ediyor.
"27 Aralık 1939, saat 02.20", diyor, hüzünleniyor... O zamanlar Ahmet Bey 5. sınıfta okuyor, henüz 10 yaşında. Küçük kardeşinin "anne yer dıngıldi!" çığlığıyla gözlerini açıyor, etraf zifiri karanlık, ses-seda yok. Ölü ve yaralı çok. Sabaha kadar insan çıkarmışlar, ceset toplamışlar. Kurtlar ve aç köpekler parçalamasın diye cesetlerin başında nöbet tutulmuş. Şehir içinde 15 bin olmak üzere, yakın yerlerle birlikte toplam 39 bin insan ölmüş. Kemah'ta yol çöktüğü için, tek ulaşım aracı olan tren de 3 gün gelemez olmuş.
3 gün sonra gelen trenlerle ahali batı illerine gönderilmiş. 4 aileye bir vagon tahsis edilmiş. Kendileri Malatya'ya, oradan da Hatay'a gönderilmiş. 6 ay kalıp, acılı topraklara, Erzincan'a geri dönmüşler.
Ahmet Bey 30 yıl köy köy gezerek yaşlılarla konuşmuş, Ermeni mezalimi ile ilgili kitaplar yazmış. Doğu'da Rus ve Ermeni mezaliminden kaçanlar Erzincan'a sığınmış. Batı taraflar da Ruslar tarafından tutulduğu için gelenler burada kalmış. Ruslar şehri terkedince de Ermeniler katliama başlamış. Erzincan'da, her birine 80 ceset atılmış 200 kuyu varmış. Erzincan içinde en az 16 bin Müslüman katledilmiş.
Ahmet Bey derya gibi, anlattıkça anlatıyor. Eskiden Erzincan ovası göl imiş, Acemoğlu Köprüsü yakınındaki dağ yarılınca, sular gitmiş. Roma İmparatorluğu zamanında 8 büyük deprem olmuş. Bir zamanlar çok kaliteli pamuk yetiştirilir, bu pamuklar Eğin'de (Kemaliye) dokunurmuş. Kemaliye'de dokunan halılar, İran halılarından üstün imiş. Onun için, "Erzincan'ın tozu, Kemah'ın tuzu, Kemaliye'nin kızı" diye meşhur bir darbı mesel olmuş...
DÜZELTME:
Erzincan Valisi Sayın Abdülkadir Demir'in ismi dünkü sayfamızda sehven Abdurrahman Demir olarak yer almıştır. Düzeltir, özür dileriz.