Hititler, Anadolu'da ilk defa merkezî krallığı Çorum Boğazkale'de kurmuş, geniş bir coğrafyaya hükmetmiş. Arkeolojik çalışmalar sonucu gün yüzüne çıkarılan şehir, ziyaretçileri hayran bırakıyor
KAYA MEZARLARI
Tarihî İpekyolu üzerinde bulunan Çorum, önemli medeniyetlere ev sahipliği yapmış. Her gelen medeniyetten izler taşıyan bu güzel şehrimiz düz bir arazide kurulmuş.
Evliya Çelebi, "Çorum 42 mahalledir, 42 camisi vardır. Evleri 4300 haneli olup, bağlı bahçelidir. 7 yerde darüttedrisi vardır. 11 sıbyan mektebi, 7 hanı, 18 yerde gayet güzel sulu çeşmeleri vardır.
3 tekkesi var. 300 dükkanı olup her türlü esnafı mevcuttur. Bilgili kimseleri, nükteci çelebileri, bilginleri, dini bütün kişileri, şeyhleri çoktur. Suyunun ve havasının güzelliğinden, halkının yüzleri kırmızıdır" diye yazmış.
Çorum'daki insanlarda bulunan bilgelik, ticari kabiliyet ve çelebilikler tarihten gelen miras olsa gerek. Anadolu'nun bu köşesinde parlayan bir yıldız olarak Çorum, günden güne kendini daha çok fark ettirmekte.
ULUCAMİ HER YER TARİH KOKUYOR
Bakımlı ve geniş caddesinden, şehrin sembolü olmuş Saat Kulesi'nin önüne gidiyorum. 1894 yılında yapılmış, 27.5 metre yükseklikteki kule, Çorum'un birçok yerinden görülmekte.
Etrafıma bakıyorum; Ulucami, Belediye Binası, hamamlar... Tarihî eserler burada kümelenmiş. Belediye Başkanı da bu meydanı açarak, etraftaki 11 tarihî eseri ortaya çıkaracağını söylemişti...
Ulucami'ye doğru gidiyorum; Selçuklu Sultanı 3. Alaattin Keykubat zamanında yaptırılmış; abanoz ağacından yapılmış minberi muhteşem...
Tarihî eserler, eski ahşap yapılar arasından geçerek kaleye varıyoruz. Selçuklu mimari özelliğini taşıyan Çorum Kalesi'nin 4 köşesinde birer burç ve kuzey cephesinde kapı bulunmakta. Kale içinde küçük bir cami ile 42 konut var...
ÇORUM KALESİ
19. yüzyıl mimarisinin tipik özelliklerini taşıyan ve Çorum Müzesi olarak düzenlenen tarihî binaya gidiyoruz. 7 bin yıllık tarih bir bütün olarak bu müzede sergilenmiş...
Kiremit-tuğla fabrikalarının arasından geçerek, İskilip'e yöneliyoruz. Anadolu ovalarında güzel bir sonbahar günü yaşanıyordu. Ayvalar hâlâ dallardaydı...
İskilip, ilk görüşte etkiliyor. Arkada yüksek bir kaya üzerindeki kalesi, ortasından geçen çayı, tarihî konakları ve engebeli yapısıyla çok güzel bir tarihî yerleşim yeri... 16. yüzyılda yaptırılmış Şeyh Muhiddin Yavsi Camii'ne gidiyoruz. Şeyh Yavsi Hazretleri'nin türbesine yöneliyoruz. Bu mübarek zatın Ebussuud Efendi'nin babası, ünlü matematikçi Ali Kuşçu'nun yeğeni ve damadı olduğunu belirtmek, İskilip'in ilimdeki durumunu ortaya koymak için yeterli...
Evliya Çelebi de; "İskilip'in bilginleri, medreseleri ve talebeleri çoktur. Burası zevk ve heva yeri olmayıp, ilim beldesidir" diye yazmış...
İskilip'te Sadık Dikmen ve Şerif Bilginle birlikte geziyoruz, İskilip Eşrafından Mustafa Güneş anlattıkça anlatıyor. Kaleye doğru gidiyor, semerciler, ayakkabıcılar çarşılarından geçiyor, kaya mezarlarını görüyoruz. 100 metre yükseklikteki doğal bir kaya üzerinde inşa edilmiş tarihî İskilip Kalesi'ne çıkıyor, etrafın müthiş güzelliklerini seyre dalıyoruz...
ÇORUM MÜZESİ FABRİKA GİBİ EĞİTİM MERKEZİ
Mustafa Bey bizi Halk Eğitim Merkezi'ne götürmeyi de ihmal etmiyor. Teknik Müdür Yardımcısı Ahmet Faruk İmal gezdiriyor, bilgi veriyor. Burası tam bir fabrika; hem usta yetiştiriyor, hem de ayakkabı, mobilya üretiyor. 19 usta öğretici eşliğinde 100 civarında kursiyer öğrenci hem çalışıyor, hem de mesleği öğreniyor. Bütün kursiyerlere aylık 400-450 TL maaş da veriliyor.
Bugüne kadar 2 bine yakın kişi meslek sahibi yapılmış ve işe yerleştirilmiş. Yılda 4-4.5 milyonluk ciro yapılıyor, 312 milyon TL vergi veriliyor. Son 15 yılın İskilip vergi rekortmeni...
Bütün bunların, 28 yıllık müdür Metin Alkan'ın eseri olduğu söyleniyor. Her yere böyle bir Halk Eğitim Merkezi dileyip, bu güzel ilçeden ayrılıyoruz...
HATTUŞA, ALACAHÖYÜK VE ŞAPİNUVA
Hititler, Anadolu'da ilk defa merkezî bir krallık kurmuş, geniş bir coğrafyaya hükmetmiş. Hitit İmparatorluğu'nun başkenti Hattuşa, Çorum'un Boğazkale ilçesinde. Arkeolojik çalışmalar sonucu tarihî şehir keşfedilerek, gün yüzüne çıkarılmış. Bazı restorasyonlarla açık hava müzesi haline getirilmiş tarihî şehir, ziyaretçileri hayran bırakıyor.
Hattuşa, 1986 yılında, UNESCO'nun Türkiye'de Dünya Kültür Mirası Listesi'ne aldığı 9 noktadan bir tanesi olup, Tarihî Milli Park'ın odak noktasını oluşturmaktadır. Burada bulunan çivi yazılı tablet arşivleri de 2001 yılından itibaren UNESCO'nun Dünya Belleği Listesi'ne girmiş.
Hattuşa'da birçok tarihî eser bulunurken, yüksek kayalıklar arasında bulunan Yazılıkaya Kaya Tapınağı o zamanın inançlarını gösteren çok etkileyici bir açıkhava tapınağı.
Hitit döneminin çok önemli bir kültür ve sanat merkezi olan Alacahöyük'te 4 uygarlık çağı açığa çıkarılmış. Zamanın kültür ve inanışları hakkında önemli bilgiler veren sfenksler ve diğer tarihi kalıntılar bütün dünyanın ilgisini çekmekte.
Hititlerin idari ve askerî yönden önemli merkezlerinden olan Şapinuva'da da (Ortaköy) çok önemli eserler ve yazılı belgeler bulunmuş.
KADEŞ BARIŞ ANTLAŞMASI
Hititlerle Mısırlılar arasında yapılan Kadeş Savaşı'ndan sonra imzalanan Kadeş Barış Antlaşması (MÖ 1269), dünya tarihinde eşitlik ilkesine dayanan en eski antlaşma olarak bilinmekte. Antlaşma, çivi yazısıyla gümüş plakalar üzerine Akadca olarak yazılmıştır. Bu antlaşmanın gümüş levhalara kazılmış asıl metinleri kayıptır. Mısır'da tapınakların duvarlarına kazınan antlaşmanın bir nüshası da, Boğazköy Hattuşa kazılarında kil tablet olarak bulunmuş olup, İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir.
Kadeş Antlaşması'nın Hattuşa'da bulunan çivi yazılı tabletinin büyütülmüş kopyası, New York'ta Birleşmiş Milletler Binası'nda asılıdır.
ŞEHİRDEN LEZZETLER
Seyfettin Damar, leblebiciliğin çok meşekkatli bir iş olduğunu söylüyor. Meşhur Çorum leblebisi
Çorum, leblebisiyle meşhur. Bu konuda bilgi almak için "Damaroğlu Leblebi"ye gidiyor, Seyfettin Damar'dan bilgi alıyoruz.
Seyfettin Damar, 60 yıldır bu işi yaptığını söylüyor; okumayınca ailesi ceza olsun diye bu işe vermiş. "Çok meşakkatli bir iştir" diyor Seyfettin Bey, çıraklık ve ustalık safhalarını geçerek, leblebicilik işinin erbabı olmuş.
Nohut eleklerden geçirilir, 8'in üstünde kalanlar döner kazanlara konur, 120-130 derecelik sıcaklıkta hareketli şekilde, takriben 10 dakika haşlanır. Nohut 2-3 gün dinlendirilir. Üçleme denen bu işlem tekrarlanarak, nohudun içindeki bütün su alınır. Sonra tabanı toprak olan özel yerlerde nohut 20-25 gün dinlendirilir, zaman zaman karıştırılır. Özel kazanlarda, çıkarılan su geri verilir, karıştırılır, dinlenme ambarına dökülür, sabaha kadar bekler, kabarır. Tekrar eleklerden geçirilir, sac kazanlara konur, 100-120 derecede döndürülür, hem kabuğu çıkar, hem de nohuttan leblebiye intikal başlar. Bu süre 2 ayı buluyor.
Tekrar kazanlarda kavruluyor, 5 defa eleğe girip çıkıyor. Tuzlusu, biberlisi, şekerlisi, aromalısı gibi talebe göre şekil veriliyor.
Şimdi, leblebi ağırlıklı olarak başka illerden Çorum'a geliyor, son işlem, paketleme ve pazarlama işi bu ilde yapılıyor.
Seyfettin Bey, leblebi borsasının Çorum'da olduğunu söylüyor, en kaliteli leblebinin Çorum'da bulunduğunu, kalitesine güvenmedikleri malı piyasaya vermediklerini, bu yüzden haklı bir şöhret kazandıklarını ve leblebi talep edenlerin aklına ilk olarak bu ilin geldiğini belirtiyor. Çorumda ayda 50-100 ton leblebi pazarlanıyor.
Leblebiciliğin Piri'nin Ahmed-i Sever Hazretleri olduğu ve kaynağının Çorum olduğu belirtiliyor.
Çorum leblebisinin tazeliğini bir yıl koruyabildiği söylenirken, Çorum esnafının borcuna sadık olmasının da bu ilgide etkili olduğu belirtiliyor...
Torba Pilav (İskilip Dolması)
Torba Pilav, saray ve ordu yemeği olarak eski zamanlardan beri pişirildiği söylenen, düğünlerin vazgeçilmezi, çok özel bir yemek.
İskilip Eşrafından Mustafa Güneş'in anlattığı bu özel yemek, epey emek gerektiriyor. Bunun için, "Ak Çeltik" denen, Osmancık, Tosya, Kargı gibi yerlerde yetişen çok özel bir pirinç kullanılır.
Bir senelik kuru soğan ince ince doğranır, bakır tavada, tereyağında su gibi oluncaya kadar eritilir. Yıkanmış pirinç buna katılır, karıştırılır. Yeterince haşlanınca indirilir, başka kapta havalandırılır, soğumaya bırakılır.
Bu arada parça parça hazırlanmış dana eti tencerenin dibine yerleştirilir. Ayrı kapta kızartılmış tereyağı etlerin üzerine dökülür. Etler altta kalacak şekilde, 3 ayaklı bir demir tencereye yerleştirilir. 3 ayağın üstüne bir sini ters şekilde konur. Pirinç bez torbaya konur, biraz boşluk bırakılarak ağzı bağlanmış torba sininin üzerine yerleştirilir, torbanın üzerine yağlı kağıt örtülür.
Tencerenin kapağı kapatılır, etrafı hamurla sıvanır, küçük bir delik bırakılır. Tercihen meşe odunu ile pişirilir. Başlangıçta hızlı olan ateş, buhar çıkmaya başlayınca yavaşlatılır, 7-8 saat pişmeye bırakılır.
Piştikten sonra tencerenin kapağı açılır, pişen pilav uygun bir kaba boşaltılır, et suyu ile terbiye edilir, lenger denilen büyük servis tabaklarında, üzerine et ilave edilir. Karabiber serpilir, servise sunulur.
İçecek olarak da yanında sirke salatası sunulur. Bunun için, şıra sirkesinin içine sarımsaklı yoğurt, biraz şeker ve biraz tuz katılır, üzerine salatalık doğranır, kaselerle sunulur...