Aş için mayınların temizlenmesi bekleniyor

A -
A +
MEMLEKETTEN HABER VAR -94- Behçet FAKİHOĞLUŞırnak'ın Suriye sınırında tel örgülerle çevrilmiş mayınlı alanlar atıl durumda... Yıllardır bu bereketli topraklar tarım için, aş ve iş için 'ekileceği günü' iple çekiyor Mardin'den Cizre istikametine doğru yola çıkıyoruz. Şehir merkezinin çıkışında, yol kenarına dökülen çöpler çok çirkin bir görüntü oluşturuyor, Mardin'e ve ülkemize yakışmıyor. Verimli Mezopotamya Ovası sonbaharın rengine, sarıya bürünmüş. Yer yer görülen pamuk tarlaları, seralar tekdüzeliği bozuyor. Bazı vatandaşlar pamuk topluyor... Ama geniş alanlara ekilmiş mısır tarlaları, Mezopotamya Ovası'nda yer yer yeşil adaların oluşmasına yol açmış. Henüz GAP çerçevesinde su verilmemiş, yeraltı suları da 400-500 metre derine indiğine göre, çok su isteyen mısır neden tercih ediliyor? Yolun hemen sağında tel örgülerle çevrilmiş mayınlı alanlar, nöbetçi kuleleri; az ötede Suriye... Yıllardır mayın için ayrılmış bu bereketli topraklar tarım için, aş ve iş için temizlenmeyi bekliyor. Bu mıntıka boyunca yerleşim yerleri genellikle höyük gibi tepelik yerlerde kurulmuş. Ovada yapılmış tek tük binaların da sonradan yapıldığı, şekilsiz duruşlarından anlaşılıyor... Cizre'ye 45 kilometre kala, kuzeyde ova boyunca petrol kuyuları görülüyor. 7 ASIRLIK TARİHÎ ESERLER Cizre, tarihî bir yerleşim yeri. Öncelikle Şeyh Ahmed El-Cezeri (Mella-i Ciziri) Hazretlerinin türbesine gidiyoruz. Mella Ahmed-i Ciziri Hazretleri (1404-1479), kerametleri yüzyıllardır anlatılan mübarek bir İslam âlimi. 2000 beyitlik divanı ilminin ve hak aşkının yüksek derecesini gösteriyor. Çeşitli ülkelerde edebiyat dersinde okutulan, birçok İslam âliminin talebelerine ders olarak okuttuğu bu kıymetli divanın bazı beyitleri halk arasında dilden dile dolaşmakta. Bu hak aşığının kabr-i şerifi, yüksek tevazusunun bir nişanesi olsa gerek, biraz çukurda kalıyor. Türbesi ve bitişiğindeki Kırmızı Medrese çok önemli tarihî eserlerimizden. Cizre Beylerinden 2. Şeref Han tarafınan 14. yüzyılda yaptırılmış. Cizre'ye has kırmızı tuğladan yapıldığı için medreseye bu ad verilmiş. Medreseye bitişik türbede medfun bulunan Ahmed-i Ciziri Hazretleri de bu medresede müderrislik yapmış... NUH PEYGAMBERİN MAKAMI Cizre'nin hemen yanıbaşında, Cudi Dağı bulunmakta. Nuh Aleyhisselam'ın gemisinin tufandan sonra bu dağda kaldığı rivayet edilmekte. Zaten Cizre surları da Gutiler döneminde gemi şeklinde yapılmış, sivri uç da bu dağa yöneliktir. Nuh Aleyhisselam'ın buralarda yaşadığı söylenirken, Kabr-i şerifi, makamı alisi olduğu belirtilen bir türbe de Cizre'de bulunmakta. Türbenin bitişiğinde de Nuh Peygamber Camii... Cami avlusunda bulunan büyük bilim adamı İsmail Ebul İz El-Cezeri'nin türbesine gidiyoruz. 800 yıl önce yaşamış olan Ebul İz, Sibernetik biliminin ilk kurucularından, ilk robotu yapan, bilgisayar ilminin ana temellerini atan bilim adamı olarak kabul ediliyor. Kendisine çok değer verildiğinden, Nuh Peygamber Camii'nin avlusunda türbesi yapılmış. EŞSİZ BİR KÜLLİYE... Bu defa da Cizre Beylerinden Emir Abdullah'ın yaptırdığı Abdaliye Medresesi'ne gidiyoruz. Siyah bazalt taşlarından yapılmış camisi, öğrenci odaları, dershaneleri, yemekhanesi ile eşsiz bir külliye. İdare odalarının altında, dünyaca meşhur aşk destanı Mem-u Zin'in kahramanları Mem, Zin ve Beko'nun kabirleri bulunmakta. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da arada bir hatırlattığı, büyük alim Şeyh Ahmed-i Hani'nin yazdığı Mem-u Zin; ibretlik olaylar, derslerle dolu ulvi bir aşkı destanlaştırmış. Taş binada Mem ile Zin'in olduğu söylenen kabirler yan yana, baş uçlarında da Beko'nun kabri... Mem ile Zin'in kabirlerine birkaç gül bırakılmış. Kabirlere bakıp bu aşk hikayesini düşünüyorum: MEM-U ZİN AŞK DESTANI Mem-i Alan, aşiret beyinin oğlu, veliahtı. Cizre Beyi Mir Sevdin'in kızkardeşi Zin'e âşık olur. Aşkı için yerini yurdunu terkeder, Cizre'ye gelir. Ama Mir Sevdin'in uşağı Beko; hile, desise, iftiralarla engel olur, Mir Sevdin'i etkiler. Mem-i Alan, Dicle kenarında bulunan beyin sarayının zindanına atılır. Zin kahrolur. Mem, Dicle'ye bakar seslenir, Zin muma bakar erir... Beko bununla da kalmaz, Zin'in öldüğünü Mem'i Alan'a söyleyince, Mem bu acıya dayanamaz ölür. Ardından da Zin acısından ölür... Asırlarca dilden dile gelen bu aşk destanı, Şeyh Ahmed-i Hani Hazretleri'nin usta kalemiyle şiirsel bir dille kitaplaştırılır... Çıkıp Beyin kalesinin yıkık surlarının dibine gidiyor, aynı coşkuyla akan Dicle'ye bakıyorum. Burada Dicle üzerinde tarihî bir taş köprü varmış, yıkılmış. Surlar, beyin sarayı askerî bölge, giremiyoruz. Ama Mem'i Alan'ın atıldığı zindanın hâlâ sağlam olduğu belirtiliyor. Aş için mayınların temizlenmesi bekleniyor

Eskiden kalan en diri eser DİCLE Medeniyet merkezi tarihî Cizre'ye bir daha bakıyorum, bütün tahribatlara rağmen bunca eser hâlâ ayakta. Hâlâ Dicle akıyor, verimli ova aynı... Ama kenar mahalleler gecekondu; şekilsiz, zevksiz binalar burayı da işgal etmiş. Renkler soluk, insanlar yorgun... Bu tarihî şehir böyle olmamalıydı deyip, kuzey istikametine, Şırnak'a yöneliyorum. Dicle'ye paralel giden yolda ilerliyoruz. Geniş nehir yatağında gölcükler oluşmuş, belli ki kum alındığı için böyle olmuş. Ama bir zamanlar sallarla ticari malların Bağdat'a kadar taşınmasını sağlayan Dicle, belki de eskiden kalma en diri eser... Cizre'den 15 kilometre mesafede Kasrik, bir sayfiye yeri gibi, lokantalar var. Bir de tarihî köprü, 16. yüzyılda yapılmış Kasrik Köprüsü (Han Mahmut Köprüsü), hâlâ zamana direniyor. Eğimli arazi plansız bir yapılanmaya sebep olmuş Namazgah Dağlarının eteklerinde kurulmuş Şırnak; eğimli arazide, plansız binalarıyla dikkati çekiyor. Abartılı devlet binaları da hemen fark ediliyor. Gerisi mütevazı. Sokaklar daracık, tıkış tıkış. Etraftaki evlerin tamamına yakını gecekondu gibi... Karşıda ise bütün haşmetiyle Cudi Dağı. Tufandan sonra sular kesilince Nuh Aleyhisselam'ın gemisinin Cudi Dağına oturduğu rivayet ediliyor. 1986 yılına kadar, her sene temmuz ayında Şırnaklılar bu dağın "sefine" dedikleri mıntıkasına gider, dua ederlermiş. Şırnak şehrinin de aslında Nuh Aleyhisselam tarafından kurulduğu ve asıl isminin Şehr-i Nuh olduğu söyleniyor... Zaman zaman askerî helikopterler Cudi istikametine doğru gidiyor. Daha önce ormanlarla kaplı olduğu anlaşılan civardaki dağlarda ağaçlar seyrelmiş, toprak çoraklaşmış. Zaman zaman Suriye istikametinden gelen çöl tozları da havayı bulanık yapmış. İnsanlar gibi tabiat da biraz bezgin ve yorgun... Gerisinde bu denli tarihî gerçekler, medeniyetler olan bu coğrafya, şimdi acı olaylarla gündeme geliyor. Cudi, Gabar, Küpeli... Bu coğrafya böyle mi anılmalıydı? Herkesin ortak isteği, bitsin artık bu acı, Başbakan çözsün bu düğümü... Tarihî ilçe İdil, sınır kapısındaki Silopi, dağlar arasında bulunan Uludere ve Beytüşşebap... Nuh Aleyhisselam'ın yaşadığı rivayet edilen bu coğrafya elbette bir gün hak ettiği yeri bulur... Aş için mayınların temizlenmesi bekleniyor

Şal şapik kumaşı Şırnak'ta yüzyıllardır şal şapik kumaşı dokunuyor. Eskiden yöre halkının giyecekleri bu kumaştan olurmuş. Anavatanı Şırnak olan bu kumaş, eskiden birçok evde, yer tezgahında dokunurmuş. Dokuma tezgahlarında hem üretim yapan, hem de usta yetiştiren Beşir Sat, bu sanatı atalarından öğrendiğini söylüyor. Beşir Usta, şal şapik kumaşının sadece tiftikten dokunduğunu belirtiyor. Bu kumaş su geçirmez, yağmur ve kar altında koruyucu özelliğe sahip, gözenekleriyle hava aldığı için, yazın serin tutuyor, sağlığa da çok uygun bir kumaş imiş. Takım elbise, diğer bütün giyecekler, ev tekstili gibi her maksatla kullanılabiliyor. Şal şapik kumaşına il dışından da telep geliyor.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.