Bölgenin günyüzüne çıkarılmış az sayıdaki antik kentlerinden biri olan Konuralp, Roma devrinden kalma bir şehir tiyatrosu görüntüsünde... Burada bulunan tarihi eserler de müzede sergileniyor. Göller, şelaleler, yaylalar, tabiatın bütün renkleri... 22 dilin konuşulduğu, imparatorluk coğrafyasının her köşesinden insanların yerleştiği Düzce'de, kültürler de tabiat gibi çeşitli...
Düzce Valisi Bülent Kılınç'ın "Kültür Yumağı" dediği bu ilimiz, bütün yönleriyle keşfedilmeyi, bu potansiyelinin turizm için kullanılmasını bekliyor. Bu güzellikleri yakından görmek için yola çıkıyor, güneye yöneliyoruz. Dümdüz ova bahçeler, ağaçlar ve evlerle bezenmiş. Efteni Gölü'ne varıyoruz. Efteni Gölü, su kuşlarının göç yolu üzerinde bulunan önemli bir konaklama ve beslenme alanıdır. Efteni Kuş Cenneti de deniyor. Milli Parklar tarafından koruma altına alınan ve Su Kuşları Koruma ve Üretme Sahası olarak tescil edilen Efteni Gölü, üzerinde 150'ye yakın kuş türünü besleyen ve göçmen kuşların konakladığı bir göl... Kuş gözlemcileri ve olta meraklıları için de uygun yerlere sahip. Efteni Gölü'nün güzelliklerine bir süre daldıktan sonra, Güzeldere Şelalesi'ne gitmek için kıvrılan yoldan dağa doğru tırmanıyoruz. Dağ etekleri, fındık bahçeleri ve ormanlarla kaplı. Yükseklik arttıkça yağış, kara dönüşüyor. Yüksekten Efteni Gölü ve Düzce ovasının seyri anlatılır gibi değil...
ÂDETA GÖRSEL BİR ŞÖLEN
Güzeldere Köyü'nden geçiyoruz. Az ötede de Hira, Pürenli, Balıklı ve Kardüz Yaylaları var. Güzeldere Şelalesi yanıbaşında çok güzel bir mesire yeri var. Ormanlarla çevrili, suların aktığı bir çimenlik. Kalmak isteyenler için ahşaptan çok güzel konutlar da yapılmış. Şelale için en az 250 merdivenlik çamurlu bir yolu karla karışık yağmur altında iniyoruz. Ormanın güzelliği, şelalenin ihtişamı ve sesi için daha çok yol da göze alınır. 120 metre yükseklikten sekerek düşen sular görsel bir şölene dönüşüyor. Aynı çamurlu yolu ter içinde tırmanıyoruz. Düzce merkezine sadece 18 kilometre mesafede bulunan bu tabiat harikasını, renk cümbüşünü görmek için gelinmez mi? Zaten Samandere, Aydınpınar, Saklıkent, Sarıyayla ve Aktaş şelaleleri de turizmimizin Düzce'deki paha biçilmez değerleri...
MELEN'DE RAFTİNG HEYECANI
Çıktığımız yoldan geri dönüyor, göl kıyısına iniyoruz. Gölyaka'ya doğru yolumuza devam ediyoruz. Efteni Gölü'nü sağımızda bırakarak gidiyor, Küçük Melen Çayı'nın nazlı nazlı akışını, fındık ve meyve bahçelerini, geleneksel köy evlerini, solumuzdaki ormanlık dağları seyre dalıyoruz. Gölyaka'nın çıkışında, Büyük Melen Çayı üzerinde bulunan köprüde duruyor, suyun olmadığı zamanlarda İstanbul'a hayat veren Büyük Melen'e bakıp duruyoruz. Büyük Melen Çayı, İSKİ için bulunmaz değerde, tamamen korumaya alınacak, baraj kurulacak, bu sayede İstanbul'un su problemi çözülmüş olacak. Düzce'nin dağlarından süzülen sular İstanbul'a ulaşacak... Melenağzı Plajı'nda Karadenize dökülen Melen Çayı'nın son 12 kilometrelik kısmı, rafting parkuru olarak da kullanılıyor.
TARİHÎ ESERLER DE VAR
Bu defa Düzce'nin kuzeyine, Konuralp'a yöneliyoruz. Bölgenin günyüzüne çıkarılmış az sayıdaki antik kentlerinden biri olan Konuralp, şehir merkezine 5 kilometre mesafede, sağlam zeminli bir alanda. Bulunan eserler kentin Milattan Önce 3. yüzyıla kadar uzanan tarihini aydınlatıyor. Gözalıcı bir Roma devri yapısı olan şehir tiyatrosu, "Doğu Bthynia" bölgesinin ayakta kalmış tek tiyatrosu. Hamam, su kemerleri ayakları ve mozaiklerin de görülebildiği antik kentte 3 kemerli Roma Köprüsü'nün kalıntısı var. Mezarlar, heykeller, sikkeler gibi buluntular da düzenli müzesinde görülebilir. Konuralp'ta; korumaya alınmış, restorasyonu için kredi desteği sağlanan tarihi ahşap Düzce konakları da göz kamaştırıcı. Konuralp camisi de 14. yüzyılda yapılmış Düzce'nin 37 kilometre kuzeyinde, Karadeniz kıyılarında şirin bir ilçe, Akçakoca bulunuyor. Sağı-solu fındık bahçeleri ve ormanlarla kaplı Düzce-Akçakoca yolu bile insanı dinlendiriyor. Bodrum, Marmaris, Alanya gibi günümüzün popüler tatil merkezlerinin adı bilinmezken, Akçakoca turizm merkezi olarak ünlüydü.
GEMİLER DOLUSU BALIK
Özellikle Ankara ve İstanbulluların rağbet ettiği bölge, uzun kumsallı, tabii plajları, temiz denizi ile çekici bir tatil merkeziydi. Sonraları yabancı turistlerin gösterdiği ilgiyle, iç turizmde de Ege ve Akdeniz kıyıları ünlendi, moda oldu. Akçakoca sahillerinin eski günlerine dönmesi için, son yıllarda ciddi çalışmalar bulunuyor. Gösterilen ilgi, bu çabaların netice verdiğini gösteriyor. Denize dökülen akarsular, plajın hemen yakınından, hatta bazen kumsalın bittiği yerden başlayan ormanlar, nitelikli konaklama tesisleri ve Karadeniz'in verdiği bol balık, Akçakoca sahillerinin cazibesini arttırıyor. Denizin mavisi ile tabiatın yeşilinin birbirini tamamladığı sahil, bol balık verir, sadece çevresinde yaşayanları değil, çok daha geniş bir coğrafyanın insanlarını doyururdu. Günümüzde de böyle. Hamsiler, palamutlar, lüferler, kalkanlar av mevsiminde limanda şaşırtıcı görüntüler oluşturuyor. Gemiler dolusu balık, Türkiye'nin dört bir yanına yollanıyor.
YÜRÜYÜŞ PARKURLARI
Bölgede bilinen ve en çok rağbet gören "trekking" (tabiatta yürüyüş) parkurlarının çoğu Düzce'de bulunuyor. Orman içlerindeki patikalar, orman yolları, şırıltılı güzelim dere yatakları, şehirlerin stresinden bunalan insanları tabiatın içine çağırıyor. Çoluk çocukla birlikte yürünecek kolay parkurlardan, zorlu parkurlara kadar farklı birçok güzergâh bulunmakta...
Hira, Pürenli, Balıklı ve Kardüz Yaylaları Düzce'de tabiat turizminin simgesi haline geldi. Samandere, Aydınpınar, Saklıkent, Sarıyayla ve Aktaş şelaleleri de etkileyici manzarasıyla dikkati çekiyor.