BAFRA'DA 318 KUŞ TÜRÜ
Bafra Ovası'nın ortasından geçen Kızılırmak'ın her iki yakasında çok sayıda göl bulunuyor. Kızılırmak Deltası diye ifade edilen bölgede bugüne kadar 318 kuş türü tespit edilmiş.
Samsun'da ilk insan izlerine Tekkeköy Mağara Kale yerleşmelerinde rastlanmış. Milattan binlerce yıl öncesine ait olduğu sanılan bu izler, bölgede insan varlığının ve uygarlığının yüz bin yılları aşan derin bir geçmişini gösteriyor. Bu bölgede yer almış 14 ayrı medeniyetin izleri, paha biçilmez birçok tarihî eserle günümüze kadar gelmiş. Kurtuluş Savaşımızdaki rolü herkesçe bilinen Samsun'un bu tarihî gerçeği, müze olarak açılmış Bandırma Vapuru'nun birebir modeli ve sahildeki temsili heykellerle sergileniyor. Camiler, medreseler, kervansaraylar, türbeler, antik kentler, höyükler, mezarlar ve müzeler Samsun tarihinin ihtişamını gözler önüne seriyor.
Samsun'un, Fetihten sonra İstanbul'un Türkleşmesinde önemli bir rol aldığı, çok sayıda Samsunlunun o zamanlar İstanbul'a yerleştirildiği, Fatih'teki Çarşamba semtinin isminin de Samsun Çarşamba'dan geldiği söylenmektedir.
KUŞ VE GEYİK CENNETİ!
Samsun; yemyeşil yaylaları, yüce dağları, gölleri, sık ormanları ve zengin bitki örtüsüyle adeta bir tabiat harikası. Bafra Ovası'nın ortasından geçen Kızılırmak'ın her iki yakasında henüz dolmamış çukurluklar çok sayıda gölleri oluşturmaktadır. Kızılırmak Deltasında bugüne kadar 318 kuş türü tespit edilmiş. Bunların bir kısmı Türkiye'de çok ender ve ancak zaman zaman görülmekte; Büyük Deniz Düdükçünü ve Kuzey İncikuşu, Türkiye'de sadece Kızılırmak Deltası'nda görülmüş. Dünyada nesli tehlikede olan birçok kuş türü burada bulunuyor. Çernek gölünün, özellikle kış ve ilkbahar dönemlerinde kuş gözlemciliği için eşi bulunmuyor.
Ladik gölü ise bir balık hazinesi. Türkiye'nin ender su basar karakterli ormanlarından biri olan Yörükler Galeriç Ormanı piknik ve doğa yürüyüşleri için bulunmaz bir alandır. Vezirköprü'deki Geyik Üretme Çiftliği'nde çok sayıda geyik yetiştirilip tabiata salınmakta. Orman gezintisine çıkanlar için, geyiklere, karacalara rastlamak artık sıradanlaşmıştır.
Tarihimizin bütün izleri Taş Han'da bulunuyor
Samsun'da ayakta kalabilmiş eserlerden biri de 500 yıllık Taş Han. Yüzyıllarca yolculara kucağını açmış bu ecdad yadigarı, şimdilerde bakımsız olsa da, etrafı sevimsiz ve zevksiz beton yığınlarıyla kapatılmış da olsa, yine olanca vakarıyla duruyor, kültürümüze hizmet ediyor. Antikacı Nedim Genç, bu hanın üst katını tarihî ve kültürel eserlerimizle, antikalarla donatmış. 4-5 yıl önce burayı kiralamış Nedim Bey bakımını yapmış, onarmış; toplayabildiği kadar antika eşyayı toplamış, Taş Han'ın odalarına doldurmuş. Bir odada tarihî giyecekler, bir tanesinde yazma eserler, bir başkasında tarihî silahlar ve
diğer eşyalar, koridorda mobilyalar... Çariçe 2. Katerina'nın tarihî büstü bile sarayından getirilmiş, Ruslardan alınarak buraya konmuş. Çanakkale Savaşı esnasında kullanılan tekerlekler bulunup getirilmiş. Ecdadımızın kullandığı kama, kılıç, tüfek, tabanca, bakır kaplar, resim, halı, kilim, cam, seramik, porselen, mobilya, kitap ve giyecekler... "Şehrimizin turistik, kültürel değerlerine sahip çıkalım dedik", şeklinde açıklıyor bu işteki amacını. Ama bir üzüntüsü var Nedim Genç'in; "Çık diyorlar, restorasyon yapacaklarını söylüyorlar!" Bunca emeğinin boşa gideceğinden endişeleniyor.
Samsun mutfağı parmak ısırtıyor
Samsun'un zengin bir mutfağı var. Bol çeşitli balıklar en taze ve lezzetli şekilde Samsun'da yenir. Özellikle keşkek ve tirit, Samsun mutfağının baş tacı yemeklerdir. Karalahana, yoğurt ve mısır çorbası yanında, patlıcan yemeği, tatlı olarak da Kocakarı Gerdanı meşhurdur. Bafra pidesinin ünü ise bütün Türkiye'ye yayılmıştır. Bafra'daki Alış Pide yetkilisi Atilla Çavuş'un tabiriyle, Bafra pidesinin lezzeti, Bafra'nın havasından, unundan ve ustasından dolayıdır. Başka yerlerde bu lezzet tutturulamaz... Bafra pidesi kapalı olur, kıymalı ve peynirli yapılabilir. Özel dana kıyması pişirilip kavrulur, suyu ve yağı süzülür. Kıyma soğutularak, bulgur gibi oluncaya kadar elle ovulur. Kuru soğan elde ince şekilde kıyılır, çekilmez, çekilirse suyu akar. Kıyma ile soğan aynı ölçüde, biraz da kara biber katılarak karıştırılır. Yörenin birinci kalite unundan hamur yapılır, gerdirildikten, dinlendirildikten sonra tezgahın üzerinde birer porsiyon şeklinde kesilir (200 gram). Hamur açılır, hazırlanan malzeme içine konur ve kapatılır. Gürgen odunu ile ısıtılmış taş fırının köz olmayan tarafına (koltuk bölümü), kapatılmış hamur kürekle konur. 20 dakika pişmeye bırakılır, nar gibi oluncaya, gevrek oluncaya kadar bekletilir. Sonra alınır, içi tekrar yarılır (ortadan), tereyağı konur, üstüne tekrar tereyağı sürülür, 6 eşit parçaya ayrılarak servise verilir. Yanına da güzel bir salata konur. Bu lezzetin müdavimleri her tarafta var...
İLK VE SON SEMAVER BİR ARADA
Ömer Usta, özenle sakladığı eski bir semaveri gösteriyor, ilk yaptığı semavermiş. Satın alan kişi yıllar sonra tamir için getirmiş, usta da onu alıp yenisini vermiş.
60 YILLIK SEMAVERCİ: USTA olmaya ömür yetmez
Semaver denince Vezirköprü gelir akla, bir de Semaverci Ömer Acar. Kendisi gibi emektar dükkanını arayıp buluyoruz, ama kapı kapalı, Ömer Usta yok. Dükkan komşularından telefon numarasını alıyor, haber veriyoruz. Biraz sonra nur yüzlü bir usta geliyor, torunuyla. Biraz rahatsızmış, ama bizi kırmamak için gelmiş. Emektar dükkanına giriyoruz. Önce demli çaylarımızı ısmarlıyor, sonra da neşeli haliyle anlatıyor. 60 yıldır bu işi yapıyor, hâlâ kendini usta saymıyor. "İki tıktıkla usta olunmaz, hatta bir insan ömrü bile usta olmaya yetmez" diyor. "Pazartesi semaver satılıyor. Salı günü su damlatıyor, böyle ustalık mı olur?" diye kızıyor. "Yamukluk bize yakışmaz, sağlam olacak" diyor. Semavercileri bir araya toplayıp, kooperatif kurmuş Ömer Usta. Ama bakmış ki bazıları delik, vazgeçmiş, sanata yakıştıramamış. Önce kafes kısmı, sonra deposu, bacası, kapağı, temheş, ayak, kulplar yapılır ve son olarak da musluklar... Her taraf çekiçle dövülerek yapılırmış. Bakır semaverler için 4, bronz ve sarılar için 5 gün durmadan çalışılırmış. Lehim de içten yapılır. Ömer Usta'nın yaptığı semaverler evladiyelik, akıtma ihtimali yok. Yurt dışına gidenler bile alıp tanıdıklarına götürüyor. Ömer Usta dertli, sanata merak yok diyor, "usta yetişmiyor, bizimle geldi, bizimle gidiyor" derken üzüntülü hali yüzüne yansıyor...
67 YILDIR UĞRAŞIYOR, AMA!..
Kendisinin son saraç olduğunu söyleyen Mehmet Emin usta, 67 yıldır yaptığı mesleğin bittiğini söylerken, çok üzüntülü olduğunu belirtiyor.
SON SARAÇ Mehmet Usta
Vezirköprü tarihî bir ilçe, İpekyolu üzerinde kurulmuş. Köprülü Mehmet Paşa'nın memleketi. Üç han, bedesten, camiler ve başka tarihî eserlerle donatılmış. Tarihî Taş Han'ın karşısında, mesleğinin son temsilcisi Saraç Mehmet Emin Ustanın dükkanına giriyoruz. Mehmet Emin Usta 74 yaşında, 7 yaşında bu mesleğe başlamış. Eskiden saraçlık para getiren, tercih edilen bir meslek imiş. Karşısında bulunan Taş Han'da kervanlar eksik olmazmış. Şimdi bir tek Mehmet Emin Usta kalmış. "Havza'da başka yerler de vardı, kapandı; Bursa, Eskişehir'de de kapanmış, meslekte tek saraç olarak kaldım" diyor Mehmet Usta... Artık eğere rağbet kalmamış, zaman zaman gelip şark köşesi için alıyorlarmış. Mehmet Usta da nafakasını çıkarmak için deri kemer, tabanca, bıçak kılıfı yapıyor. Bir mesleğin, hayatını verdiği saraçlığın yok olması çok üzüyor Mehmet Emin Ustayı. "Çırak yok, saraç yetişmiyor, artık kimse tercih etmiyor, fabrikasyon ürünler bu meslekleri bitirdi" diyor. Eğerin altına işlemeli teheltü serilir, üstüne eğer konur, arkaya da Sonuk köyünde dokunan işlemeli heybeler atılırdı. Ama bütün o günler bir daha gelmemek üzere gitmiş. Mehmet Emin Usta; "Zaman zaman gelip resim çekiyor, görüntü alıyorlar, ama bunlar bitmekte olan bir sanatı kurtarmaya yetmiyor" diyor...