Uşak Müzesi'nde sergilenen "Karun Hazineleri" dünyaca meşhur. Lidya Krallarından kalan hazine, "Karun kadar zengin" sözünü ispatlar nitelikte. Dünya markası olmuş tek el sanatımız da "Uşak Halısı", ancak ona el atılması lazım...
Uşak tarihî evleriyle de dikkati çekiyor.
Uşak isminin aslı "Uşşak", aşıklar diyarı demek. Bu ismin kaynağıyla ilgili rivayetler muhtelif. Şehrin güneyindeki Mende köyü, o zamanlar büyük bir yerleşim yeri, ismi "Menos." Oğuz Türkmenleri Menos'u alır, adını da "Mende" diye değiştirerek, kendi hançerelerine uygun hale getirirler. O zamanlar şimdiki Uşak'ın bulunduğu yer boş bir arazi, Mende Beyi'nin mandırasıdır. Mende Beyi buraya 7 kişilik yönetici, bakıcı gibi kişiler yerleştirir. Zamanla anlar ki bu 7 kişinin yedisi de bir şeylere aşık; kimisi işine, kimisi sanatına, kimisi de ruh yüceliğine sahip... Sekizinci aşık da bizzat Bey, o da bu 7 kişinin aşıklıklarına aşık. İçinden, biricik kızını bunların en küçüğüne vermeği geçirir. Kızının da bu kişiye aşık olduğunu öğrenir.
"ÂŞIKLAR MEZARLIĞI"
Baba ve kızın katılımıyla sayıları 9'a çıkan aşıklar, mandırada düğün yapar, Mende'den göç ederek buraya yerleşir. 9 aşığın yerleştikleri bu yer de, yakışan ismi alır, "Uşşak" olur..
Uşak'ın köyü Akse'de 9 yatırlı bir kabristan bulunmakta. Bu 9 yatırın, Uşak'ın kurucusu olan 9 aşık olduğu öteden beri söylenir. Eski tapu kayıtlarına göre, kabristanın bulunduğu yörenin de "Aşıklar Mezarlığı" olarak yer aldığı belirtilmekte. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde; "Bu şehrin bağ ve bahçesi çoktur, havasının letafetinden mahbup ve mahbubesine haddi olmadığından uşşakı (âşığı) çoktur. Anın için Uşşak şehri derler, mahbupları uşşakperestlerdir. Hakikatülhal bu şehre bir garrübbidiyar kimesne gelüp, bir iki gün mihman olsa, elbette aşık olması mukarrerdir" der...
'Ş'NİN KALDIRILMASI
"Uşşak'ın Gönül Sultanları" isimli kitabın yazarı Araştırmacı Yazar Bekir Semerci, Uşak'ın medreseler şehri, hak âşıklarının uğrak yeri olduğunu belirtiyor. Kaza olmasına rağmen Uşak'ta bir zamanlar 40 medrese bulunduğu, bunun 25'inin merkezde olduğu söyleniyor. Ne yazık ki şimdi bu medreselerin izi bile kalmamış...
Bekir Semerci'nin anlattığına göre; Hacım Sultan, Karacaahmet Sultan, Niyazi-i Mısri, Seyyid Hasan Hüsameddin-i Uşşaki, Ahmed Şemseddin-i Marmaravi ve başka birçok hak âşığının burada bulunması sebepsiz değil. Gönül dostum Ali Kaya'yı yıllar sonra Uşak'ta bulmam da ayrı bir anlam kattı... Cumhuriyet döneminde "ş"nin birinin kaldırılmasının, birçok Uşaklıyı üzdüğünü de burada belirtmeliyim.
EŞSİZ HAZİNELER
Vilayet binasının önündeki meydanda bunan devasa Kurtuluş Anıtı, Uşaklıların Milli Mücadele'de yaptıklarını simgelemekte. Bu meydandan Ulucami'ye bakıyor, müzeye yöneliyorum. Uşak Müzesi'nde sergilenen "Karun Hazineleri" dünyaca meşhur. Lidya Krallarından kalan hazine, "Karun kadar zengin" sözünü ispatlar nitelikte. Uşak'taki Lidya Tümülüsleri'nde kaçak kazılarla bulunup kaçırılan ve tekrar ülkemize getirilen eserler, Lidya döneminin en görkemli eserleri olarak biliniyor. Altın, gümüş, bronz ve mermerden yapılmış olan bu hazineler 60'lı yıllarda Amerika'ya kaçırılmış, 1993 yılında 363 eser tekrar ülkemize getirilerek Uşak Müzesinde sergilenmeye başlanmış. Bu çok önemli eserler için daha uygun bir müzenin bir an önce yapılması ihtiyacı dile getiriliyor.
BULUNMAZ ESERLER
Uşak'ın en işlek caddesini baştan başa geçerek Ulucami'ye varıyorum. Tarihî ve mimari özellikleri açısından, günümüze ulaşan en dikkat çekici eser. Germiyan Beyi 2. Yakup zamanında yapıldığı söylenen bu caminin önünde tarihî bir çeşme bulunmakta. Narin minaresi bulunan Ulucami, Uşak'a takılmış bir gerdanlık gibi durmakta. Ulucami'nin doğusunda Burma Camisi, 14. yüzyıl Osmanlı eseri. Minaresi burgulu olduğu için bu ismi almış.
Ulucami'nin hemen yanında Arasta ve Bedesten bulunmakta. 6 asırdır 5 faklı kültürü içinde barındıran Arasta (çarşı) ada şeklinde; 4 cephesinde 20 dükkan bulunmakta. 2003'te restore edilerek, bugünkü haline getirilmiş... 1901'de bir İtalyan mimar tarafından iki katlı ve 30 odalı olarak kesme taştan yapılmış Bedesten'in birinci katı sarraflar çarşısı, ikinci katı ise değişik işkolları için kullanılmakta. Bedesten, 1987'de restore edilmiş. Az ileride de Paşa Hanı bulunmakta. 19. yüzyılda bir Fransız mimar tarafından yapılan Paşa Hanı, önceleri han olarak kullanılmış, restorasyondan sonra da otel olarak kullanılmaya başlanmış.
TARİHÎ UŞAK EVLERİ
Bu eserleri geride bırakarak, Tarihî Uşak Evleri'nin bulunduğu mahalleye dalıyoruz. Her tarafta tarihî konaklar, tarihî çeşmeler. Evlerin bir kısmı restore edilmiş, bir kısmı yıkılmak üzere. İlgililer ellerini çabuk tutmazlarsa, bunların bir kısmı yakında tarih olur.. Osmanlı Dönemine ait Uşak Evleri; ahşap ve beşik çatılı, Alaturka kiremitli, birinci kat taş örgü, ikinci kat çıkmalı cumbalı... Uşak, tarihî ve turistik varlıklar bakımından oldukça zengin. Ulubey'in Sülümenli Köyü yakınında Helenistik çağda kurulup, Roma döneminde önemi oldukça artmış sınır şehri Blaundos, derin vadilerle çevrili bir yarımada üzerine kurulmuş. Kalesi, tapınakları, tiyatrosu, stadyumu ve kaya mezarları ile ilgi çeken bu tarihî kent her geçen gün daha çok ziyaretçi çekmekte.
EN BÜYÜK KANYON
İlin Güney ve Güneybatı kesiminde jeolojik yapının özelliğinden dolayı oluşmuş 75 kilometre uzunluğundaki Ulubey Kanyonu, Türkiye'nin en büyük kanyonu olarak bilinmekte. Banaz Çayı üzerindeki Clandıras Köprüsü, Lidyalılar tarafından Kral Yolu üzerinde su kemeri olarak yaptırılmış. Geçkili taşların Roma dönemine ait olduğu söyleniyor. Selçikler beldesinde bulunan Sebeste şehri, 9. yüzyılda, yakın çevresindeki şehirlerin piskoposluk merkezi imiş..
Bu sanat yeniden canlansın
Türkmenler Uşak ve civarına yerleşince, halı-kilim dokumacılığını da getirmişler. Murat dağında ve vadilerde kök boya için elverişli bitkiler de olunca ortaya sanat eseri halılar çıkmış. Avrupa'da pazarlama işini de Rumlar yapmış. Uşak halıları dünya çapında şöhret kazanmış, Avrupa ve Amerika'da pazar bulmuş, bu ülkelerdeki saray ve müzelerin vazgeçilmezi olmuş... Uşak halılarını tekrar canlandırmayı amaç edinen Palmet Halı yetkilisi Esma Kıvrak'la bu eşsiz kültürel değeri konuştuk. Esma Hanım, desinatör olarak İstanbul'da çalışmış, Türk el halıcılığını inceleme şansı bulmuş. Kaynakları araştırmış. Dünya markası olmuş tek el sanatımızın "Uşak Halısı" olduğunu görmüş; dünyanın en ünlü müzelerinde bu halıların sergilendiğini, müzayede salonlarında yüksek değerler bulduğunu öğrenmiş... Esma Kıvrak'ın söylediğine göre, 14. yüzyılda Uşak'a Avrupalı tüccarlar gelmiş, yüzyıllarca bu halılar İzmir limanından ihraç edilmiş. Avrupalı ressamlar tablolarında bu halıları işlemiş. 18. yüzyılda da Osmanlı nakkaşhanelerinde Uşak halıları tasvir edilmiş. Cami ve saraylara bu halılar serilmiş. 19. yüzyılda bu halıların imalatı azalmış, kaliteden taviz verilmiş. 1930'lu yıllarda da halı dokumacılığı bitmiş.
KURSLAR DÜZENLENİYOR
Geçmiş dönem Uşak halıları, müze ve müzayede halıları olarak kalmış. Uşak Halılarını Koruma ve Yaşatma Derneği'nin Başkanlığını da yapan Esma Kıvrak, bu halıları anavatanında tekrar üretme mücadelesi verdiklerini, kurslar düzenlediklerini belirtiyor, bugüne kadar bin kadın kursiyer yetiştirdiklerini anlatıyor. Uşak halısının hammaddesi tamamen yün; elyaf uzunluğu en az 10-15 cm ve tek kırkım, 30 mikron kalınlığının altında olmayacak, soğuk iklimlerde yetişen koyunun yününden olacak. Mutlaka kök boya kullanılacak. Desenler bitkisel ve estetik olacak. Düğüm sayısı da belli bir ölçüde olacak. Fiyatı yüksek ve tamamen sipariş üzerine üretilen bu halı, halk arasında iyi bilinmiyor. Esma Kıvrak, Uşak halısı için yaptığı bu mücedeleler sonucunda çokça ödül almış. 2008'de Garanti Bankası ve Ekonomist Dergisinin 800 iş kadını arasında düzenledikleri Girişimcilik Ödülünü almış. Yine aynı yılda Başbakan'dan benzer bir ödül almış. Esma Hanım'ın aldığı başka ödüller de bulunmakta...
ATÖLYEYİ KURDU
Esma Kıvrak, bu önemli el sanatının tekrar canlanması gerektiğine inanmış, 1996'da Uşak'a gelerek, kök boya için Türkiye'de ilk atölyeyi kurmuş. Dekoratif ve çok kaliteli olan Uşak halısı; New York, Paris, Londra müzelerinde, saraylarda bulunuyor.
Tarhanayı dünyaya tanıtacak
Uşak'ta tarhananın tadına bakmadan olmaz. Bunu da en iyi yaptığı söylenen 'Tarhana Baba'ya, Yeldanlızade Mustafa Yeldanlı'ya gidiyoruz. Mustafa Bey Uşak'ta yılın Ahisi seçilmiş, Ahilik elbisesiyle bizi karşılıyor. Önce tarhana ikramında bulunuyor, kaşıklar tahta. Farklı bir lezzet, "ilaç gibi" diyorum. 'Tarhana Baba' bu sözü tasdik ediyor. Mustafa Bey 1974'ten beri bu işi yapıyor, bu çorbayı ebesinden, annesinden öğrendiğini, onlar gibi yaptığını söylüyor.
"Kahvenin 40 yıl hatırası varsa, tarhananın 80 yıl hatırası var" diyor. Türkiye'de bunu marka yaptığını, bunun için "Ahi Baba" unvanı verildiğini söylüyor; bunu dünya markası yaparak çok şeyleri değiştirebileceğimizi ifade ediyor. "Onlar nasıl bütün insanlara kola içirmek için çalışıyorlarsa, biz de tarhana içirmek için çalışalım" diyor. Tarhanayı dünya markası yaptığımız taktirde, bu işten buğdaycı, biberci, domatesçi, soğancı, bütün çiftçilerin abad olacağını anlatıyor.
Domates, biber, soğan, nane, yoğurt ve un karıştırılır; 3 hafta fermantasyona tabi tutulur, karıştırılır, teknelerde kurutulur, öğütülüp elekten geçirilir, un halinde paketlenir. Tarhana çorbasını pişirmek için; bir miktar yağ, salça, tuz, isot, sarımsak karıştırılarak kızartılır, bir litre su dökülür, 3 kaşık tarhana salınır, top olmaması için kaynayıncaya kadar karıştırılır. Sonra servis yapılır. Uşak tarhanasının lezzeti; Sivaslı'nın biberi, yerli domates ve diğer malzemenin kalitesinden dolayı farklıdır. Köylü hile bilmez diyor Tarhana Baba, organik malzemenin önemini anlatıyor.
YETKİLİLERİ GÖREVE ÇAĞIRIYOR
Mustafa Bey tarhana için tescil belgesi almış, fuarlara katılıyor, her taraftan gelen siparişleri karşılamaya çalışıyor. Yetkilileri, bu değerin dünya markası yapılması için göreve çağırıyor.