Milli Eğitim Bakanlığı'na; Çocuklarımız geleceğimiz, her şeyimizdir; onlar için varımızı-yoğumuzu feda ederiz. Evlatlarımızın iyi yetişmesi için elimizden geleni yapıyoruz. Devlet de "haydi çocuklar okula, haydi kızlar okula" diye kampanyalar düzenliyor; donanımlı, eğitimli bir nesil için çaba sarf ediyor... Ama işin bir de başka yüzü var! Muş'un Malazgirt ilçesindeki Anadolu Öğretmen Lisesi'nde okuyan 120 evladımızın içinde bulunduğu durum bütün bu kampanyalarla çelişiyor. İmtihanları kazanarak bu okulda okumaya hak kazanmış çocuklar yatılı kalıyor. Yatılı kalıyorlar, ama yatakhane yok! Zaten yetersiz olan dersliklerden bir tanesini okul idaresi yatakhaneye çevirmiş. Evlatlarımız yattıkları yerde hem ders görecek, hem yanıbaşındaki tuvaletlerde banyo yapacak, çarşaf ve nevresimlerini kendileri yıkayacak... Bunlar yetmiyormuş gibi, bir de yattıkları yerde fare ve haşerelerle mücadele edecek. Bunun için çocuklar kendi aralarında para toplamış; ilaçları da kendileri alacak... Çocuklarımız bu kadar sahipsiz mi? Devletin sorumluluğunda olan, yetkililere emanet ettiğimiz çocuklarımızın bu hale getirilmesi normal mi? Daha 15 yaşında olan çocukların bu şartlar altında eğitim almaları mümkün mü? Bu şartları gören 11 öğrenci velisi, binbir hayalle kaydettikleri çocuklarını şimdiden aldı. Biz de almayı düşünmüyor değiliz, ama dönem bitmek üzere, şimdiden sonra hangi okula verebiliriz ki, verdiğimiz okula uyum gösterebilir mi? Öğrenci velileri olarak bu rezaletin düzelmesi için müracaat etmediğimiz makam kalmadı. Okul yönetimi, "sonuçta biz de memuruz, defalarca İl Milli Eğitim'e ve Valiliğe müracaat ettik, hep oyalıyorlar" diyor. Veli olarak, Milli Eğitim sorumlusu Hayrettin Bey'e telefonla ulaştım, evlatlarımızın bu yaşadıklarının normal olduğunu, ileride düzelteceklerini belirtti. Valilik'ten Mustafa Bey de, "okulu orada ben mi açtım" diyerek, konuya ne kadar duyarsız olduğunu gösterdi... Çocuklarımızın halini kim görecek, feryatlarını kim duyacak, bu rezaleti kim bitirecek? A. G. (Öğrenci velisi) >> İlköğretim müfettişlerinin maaşları öğretmenlerinkinden az değil İlköğretim Müfettişleri özlük haklarının iyileştirilmesi için seslerini duyurmaya çalışmaktadır. Bizler Öğretmenler olarak, İlköğretim Müfettişleri ve daire amirlerinin özlük haklarının iyileştirilmesinden yanayız. Ancak, özlük haklarını iyileştirilmesini talep ederken, denetledikleri öğretmenlerden az maaş aldıklarını ifade etmektedirler ki bu kesinlikle gerçeği yansıtmamaktadır. İlköğretim Müfettişleri ve daire amirleri, ek ders ve yan ödemelerle aldıkları maaşları hesap ederlerse, öğretmenlerin iki katı fazla ücret aldıklarını görebilirler. Kaldı ki birçok öğretmen ek ders ücretinden yararlanamamakta(özellikle branş öğretmenleri), yararlananlar da yeni çıkan ek ders yönetmeliği sebebiyle mağduriyet yaşamaktadırlar. Sonuç olarak, İlköğretim Müfettişleri ve daire amirlerinin makamlarından dolayı özlük haklarının iyileştirilmesini destekliyoruz. Ancak, bu taleplerini dile getirirlerken eğitimin öznesi olan öğretmenlerden az maaş aldıklarını ifade etmeleri yanılgıdır ve etik dışıdır. > Bir grup öğretmen >> Bu ülkede neler oluyor? Geleceğimizi çocuklarımızdan çalarak hep birlikte yaşıyoruz. Çevreyi, doğayı, elde ettiğimiz tüm güzellikleri hor kullanıyoruz, üretmeden tüketiyoruz. Tuhaf bir ortama geldik. Geri dönüşü var mı? Bilmiyorum. Tek bildiğim, toplumda umarsız ve arsız insanların sayısının arttığı. Ar duygusu ortadan kalktı mı, her şeyin sonu gelmiş demektir. Dicle Üniversitesi Psikiyatri Bölümünden Prof. Dr. Aytekin Sır, "terör örgütünün propagandasını yapan ve eylemlerde kullanılan minik çocukları isterse devlet ailelerin elinden alır" diyor. Sn. Profesöre katılmamak elde değil. Çocukların küçük yaşta çalışmasını, sömürülmesini engelleyen yasalar var. İnsan hakları var. Devlet bence hocanın dediğini dikkate alsın. Eğer aile çocuğu ile ilgilenmiyor ve onu şiddete, teröre itiyor, özendiriyorsa, kayıtsız kalıyorsa, o çocuk onun elinden alınmalı ve devletin gözetiminde hayatını idame ettirmeli. Çocuğun ne suçu var? Devlet o çocuğu koruma altına almalı ve eğitim öğretimi dahil her şeyi ile ilgilenmeli. SUDER Başkanı, "korsan suda kanser riski var" demiş. Hani şu bildiğimiz pet şişelerde satılan suların korsanı yani. Aslında pet şişelerde ürün almamak lazım. Plastiğin hepsinde kimyasal madde var çünkü. Damacanalar yapılırken kullanılan bisfenal A maddesi önemli bir madde ve kimin nasıl kullandığını denetleyen bir kurum yok. Bu ülkenin en büyük problemi denetim eksikliği. Yasa var, tatbik eden, işi denetleyen yok. Eleman yetersiz. Çok dikkat etmek zorundayız. Kim, bize, neyi, nasıl satıyor iyi araştırmalıyız ve öyle tüketmeliyiz. Resmen sağlığımızla oynuyorlar. Kimsenin de vicdanı sızlamıyor. AK Partili Kemal Yardımcı, şehit çocuklarının üniversiteye sınavsız girmeleri için bir çalışma başlatmış. Çok güzel. Her ilde üniversite projesi adım adım gelişti ve üniversitelerin sayısı artıyor. AB uyum yasaları çerçevesinde, ilkögretimde sınıfta kalma işi de kaldırıldı. Eğitim ve öğretimde çok farklı uygulamalar getirildi. Üniversite sınavlarının kaldırılması ve isteyenin istediği okulda okumasının sağlanması gerçekten çok büyük bir nimet olacaktır. Aileler okul, dershane, özel hoca üçgeninden kurtarılmalı. Korkunç bir rant dönmekte bu alanda. Becerisi, bilgisi olan gitsin, istediği yerde okusun. > Mustafa Göktaş