Yaz saati uygulamasıyla saatlerin 1 saat ileri alınarak, güne erken başlayıp, gün ışığından daha çok faydalanılacağı mâlumdur. Yılda milyarlarca Kwh tasarruf edildiği de kağıt üzerinde doğrudur. Fakat bu konunun teknik bir komisyon tarafından çok iyi araştırılıp, bir tez şeklinde çalışıldığını da sanmıyorum. Sanki bir âdet gibi, her yıl peryodik olarak 6 ayda bir ileri, bir geri aynen uygulanıyor. Ama, bu uygulamanın yeterli olmadığını da görüyorum. Bunu görmek için ârif olmaya gerek yok. Güneşin doğuş ve mesâilerin başlama saatlerine bakmak yeterli. Güneşin nerede, ne zaman doğup, okulların-resmi dairelerin ve bankaların kaçta başladığına lütfen bir bakar mısınız? Yaz saati uygulamasına karşı değilim. Uygulamanın yetersiz olduğunu iddiâ ediyorum. Her saat ayarlamasında, acaba yanlış mı düşünüyorum diye çok araştırdım ve şu kanâate vardım: "Saatlerin ileri alınması tek bir defaya mahsus olmak üzere, 1 saat değil, 2 saat olmalı. Sonra yine her dönemde, eskiden olduğu gibi, yaza doğru 1 saat ileri alınıp, kışa doğru da 1 saat geri alınmalıdır." Güneşin doğuşundan itibâren saatler 1saat ileri alındığı hâlde, Türkiye'nin doğusunda yaklaşık olarak 3 saat, batısında ise 2 saat sonra (saat 8:00)de okullar açılıp, mesâiler başlıyor. Doğu veya batıdaki ülkelerle saatlerimizin aynı olmasını da bekleyemeyiz. Saatler güneşe göre ayarlanır. Halbuki güneşin doğuşuyla birlikte hayat ve hareketin başlaması gerekir değil mi? Maalesef güneş doğduğu halde, hayat durmaya devam ediyor, 2-3 saatlik bir zamanı bile bile boşa geçirip, 1 saatlik tasarrufla kendimizi kandırıyoruz. Pekâlâ; Avrupa'da durum nasıl? Aynen olması gerektiği gibi. Avrupa'da en kıymetli şey güneş. Güneş doğmadan kalkıp, hazırlanıp, güneşin doğuşunu seyreden Avrupalı yürüyüşe çıkıyor, köpek gezdirmek için dışarı fırlıyor. Avrupa'da güneşle birlikte hayat başlıyor, trafik yoğunlaşıyor, herkes işine gidiyor. Peki bizde nasıl? Güneş doğup yaklaşık 2-3 saat sonra hayat yeni başlıyor. Bu gecikme neden? Niye gün ışığından daha çok istifâde etmiyelim ki? Güneş de parayla değil ki! Mak. Müh. Mevlüt Yavuz-İSTANBUL >> İETT indirimli seyahat kart uygulamasından Açık liseliler rahatsız İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı İETT İşletmeleri Genel Müdürlüğü'nün verdiği indirimli seyahat katlarının Açık liselerde okuyan öğrencilere verilmemesi, burada okuyan öğrencileri mağdur etmekte.. Açık lise öğrencileri, normal eğitim görenler kadar eğitim için zaman harcadıklarını fakat İETT'nin kendilerini öğrenci saymadığı için indirimli seyahat kartı vermediğini söylüyorlar. Ve masraflarım iki katına çıkıyor. Yetkililerin, kendilerini haftada bir okula giden kişiler olarak algıladığını, bunun için diğer öğrencilere tanınan haklardan faydalanamadıklarını belirten Açık Liseliler, yetkililerin bu haksızlığı biran önce düzeltmelerini istedi. >> Osmanlı'ya toptan saldırmak aydın vasfına uymaz Gazze'ye yönelik saldırılardan sonra, bir defa daha, Orta Doğu'da Osmanlı barışına olan özlem çok açık bir şekilde açığa çıkmıştır. Orta Doğu'daki Müslüman halklar, hatta Hristiyanlar, Osmanlı'yı daha fazla özlemle arar olmuşlardır. Osmanlı'nın farkı bu şekilde anlaşılınca, elbette Orta Doğu'daki halklar da "gelsin bizi Osmanlı yönetsin" türü istekler dile getirilir olmuştur. Bu durum Osmanlı torunları olarak bizleri mutlu ederken, bazılarını, huzursuz etmiştir. Bir devleti, bir medeniyeti bu kadar katı, bu kadar ölçüsüzce ve baştan sona kadar eleştirmek ve itham etmek neyin eseridir? Osmanlı'ya baştan sona kadar kin ve öfkeyle dolu olmak neden? Bu öfke ve kini, içinde saklamak yerine yazıya bu şekilde dökmek neden? Neredeyse, tüm Padişahları eleştiriyorsunuz ve Osmanlı'yı neredeyse tamamıyla medeniyetten uzak görüyorsunuz. Size, bir Sultan Abdülhamit Han'ın gerçekleştirdiği reformları, projelerini anlatsam, ciltler dolusu kitap çıkar. Orta Doğu halkları bir bütün olarak, geçmişteki adil yönetim ve huzur tekrar yaşansın diye Osmanlı'ya özlem duyuyor. Bu durumdan, bu en insanî istekten niçin rahatsız olunur ki? Taha Nur