"Gıda Terörü" için bu da üretici teklifi

A -
A +

23 Nisan 2013 tarihindeki köşe yazınızda "gıda terörüne çözüm" reçetenizde belirtilen tespitler doğru, teşhis doğru, tedavi yanlış!

Ben, 1980'den beri gıda üreten bir firmanın sahibiyim. Türkiye genelinde 2. el makine satıp, süt ürünleri konusunda teknik destek veren, bilgi sahibi,  2 defa  TV programlarında olumsuzlukları, jelatin gerçeğini ifşa eden kişiyim. 
Küçük bir işletmenin sahibi olarak, kanuni  mecburiyetten dolayı, Gıda Mühendisi ile noterden sözleşme yaptım. Bilgi olarak, hiç ama hiç yararlanamadım. Sadece ay başlarında, "benim param ne zaman hesabımda olur?" sorusunu, onu da sadece telefonla duyabildim. Emin olun, Türkiye'yi gezdim, büyük işletmeler hariç, her işletmedeki durum aynı idi. Her Gıda Mühendisi, 4 işletmeye diplomasını çerçeveletip asmak sureti ile, aylık  400-1600 TL olmak üzere, çalışmadan  gariban esnafın emeğini yediler
Devlet de dedi ki, bu insanlar okudular, siz istihdam edeceksiniz. Neden çalışmadınız, parayı aldınız, ama ne bize ne insanlara bir şey vermediniz? Şimdi feryat ediyorsunuz.
Gıda Mühendislerinin çoğu, çalışıyor gözüktükleri işletmeyi, fiziki olarak bilmiyordu bile. "Çalışmadan, yorulmadan para kazanmak isteyen insanlar önce hürriyetlerini, sonra istikballerini kaybederler."
Benim acizane fikrim ve çözüm reçetem çok basit: Her belediye, kendi ilçesinde bu işleri iyi bilen, akademik kariyer ve bilgi sahibi insanlar vasıtası ile, küçük işletme sahibi ve ustalarına ilmi- tıbbi ve dini eğitim vermeli. Akşam 7'den sonra 2 saat, haftada 2 gün bu eğitim verilebilir. Mesela Gıda Hareketi adlı STK Başkanı Kemal Özer, Prof. Ahmet Aydın, Prof. Barbaros Özer, Prof. Mustafa Tayyar ve başka değerli hocalarımızdan, bilim adamlarımızdan istifade edilebilir. Dinî hassasiyetler için de İlçe Müftülerinden faydalanılabilir. Bu işin tek çözüm yolu eğitimden geçer.
Gıda Mühendisleri de mesleklerini hakkıyla yapmalı, sadece diploma asmakla bu iş çözülmez.
Ahmet Özdemir 


Memur alımlarında mülakat kaldırılmalıdır!
Sayın Başbakan'ın dikkatine;
Eskiden beri "mülakat" uygulamasına, halk tarafından güven duyulmuyor. Adam kayırıldığına, torpilin geçerli olduğuna inanılıyor. İktidara güvenilse bile mülakat görevlilerine güvenilmiyor.
Her konuda doğru, dürüst ve cesur adım atan Hükümetimiz ve Sayın Başbakanımız bu uygulamayı kaldırmalıdırlar.
14.12.2012 ve 19.04.2013 tarihlerinde Ankara'da yapılan "Gelir Uzmanı Yardımcılığı" mülakatlarında; taban puan 73 iken, yüksek puan alan başarılı adaylardan daha düşük puan alanlar kazandırılmıştır.
Mülakat görevlileri, hangi kriterlere dayanarak bu başarılı pırıl pırıl gençlerin geleceğini karartıyorlar? Neden bunların millî ve dinî duygularının ve devlete olan güven ve inançlarının sarsılmasına sebep oluyorlar? Bunların vebalini nasıl taşıyacaklar?
Sınavlarda başarı esas olduğuna göre, "Mülakatla" başarılı gençleri elemek haksızlıktır. Adli sicilleri temiz olanlar arasında hiç ayırım yapmadan, en yüksek puanı alandan başlayarak, aşağıya doğru sırayla ihtiyaç kadar atama yapılırsa ve hiçbir şüpheye mahal vermeden atananların isimleri puanlarıyla ilan edilirse, kimsenin şüphesi ve diyeceği kalmaz.
Zaten "stajyer/aday" memur olarak atananların sicilleri ve mesleki başarıları yetersiz olursa, bunların görevine son verilebilir.
Mülakatlar sebebiyle haksızlığa uğradığını düşünen ve bu sebeple sızlanan bütün gençler ve aileleri adına bu problemi yazıyor ve çok güvendiğimiz Sayın Başbakanımızın bu meseleyle ilgilenmesini istiyoruz.
Şikayet konusunun incelenmeye alınacağına inanıyorum.
Gurur kaynağımız gençlerimiz ve torunum adına...
H.T.


Makam aracı sefası bitsin!
Türkiye'de kiralama usulü hariç devlete ait 193 bin 425 adet otomobil, minibüs ve otobüs gibi resmî araç bulunuyor. Türkiye, resmî araç sayısıyla Almanya ve Japonya'yı 20'ye katlıyor. Bu lüks araçların çoğu da hizmet yerine makam aracı olarak kullanılıyor. Böylesi büyük bir israfa rağmen bakıyoruz ki bu da yetmiyor ve devlet binlerce araç kiralama yoluna gidiyor.
Hizmet özelliği gereği Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Başbakan, bakan, kuvvet komutanları, vali, rektör, emniyet müdürü, başsavcı, kaymakam gibi sadece çok sınırlı bazı makam ve kamu yöneticilerine makam aracı tahsis edilmelidir. Devlet müdür unvanını almış hemen herkese makam aracı ve lojman tahsis etmiş durumda. Türkiye bu kadar zengin bir ülke midir? Memurun, işçinin, emeklinin maaşından, çocuklarımızın geleceğinden kısarak kimsenin sefa sürmesine, saltanat yaşamasına izin veremeyiz.
Bu araçların şoför, akaryakıt, yağ, bakım, yıpranma gibi giderleri göz önüne alındığında, Türkiye'nin astronomik bir israfın içinde yüzdüğü ortaya çıkıyor. Bu yetmiyormuş gibi, son yıllarda üst düzey yöneticiler için lüks araç kiralama modası da başlatıldı. Bize yakın nüfusu olan Almanya 10 bin adet resmî araçla kamu hizmetlerini karşılayabiliyor, ama biz, 193 bin araç yetmiyormuş gibi bir de binlerce lüks ve şatafatlı araç kiralama yoluna gidiyoruz. Yani Almanya vatandaşına daha az ve kusurlu kamu hizmeti mi götürüyor? Her lojmanın bakım ve onarımı, her aracın benzin ve tamir masrafı tek tek 75 milyon vatandaşın cebinden çıkıyor. Milletin parasını israf etmeye kimsenin hakkı yoktur. 
Maliye Bakanı Sayın Şimşek, bir önerge için verdiği cevapta; Devletin, 2012 yılında taşıt alımlarına 1.3 milyar lira harcadığını, 3 bin 743 adet araç almayı planladıklarını, ayrıca buna ek olarak bazı kurumların kendi öz gelirlerden 24, özel ödenekten 51, bütçe ve Avrupa Birliği katkısıyla 30, yurt dışı hibeden 61, yurt içi hibeden bin 803, döner sermayeden 729 ve il özel idare bütçesinden 35 olmak üzere 6 bin 476 adet taşıt alacaklarını söylemiştir. Bu israf bitmelidir.
Gürkan Avcı (DES Genel Başkanı)


>  Adres: İhlas Medya Plaza 29 Ekim Cad. No:23 Yenibosna/ 
İSTANBUL Tel: (0212) 454 38 22 Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.