İstanbul'un 70'lerdeki, 80'lerdeki halini hatırlayanlarımız çoğunluktadır. Ana kavşakların çoğu tıkalıydı. Köprü ve kavşaklar yapılmamıştı. Yollar o zamanki nüfus için bile çok yetersizdi. Döküntü halindeki belediye otobüsleri ile bir yerden bir yere gitmek ölümdü. Sık sık çöp yığınları oluşur, güzelim şehir pis pis kokardı. Yağmur yağdı mı, eminönü dahil, her taraf çamur deryası oluyordu. Günübirlik yapılan su, elektrik tamiratları yüzünden her taraf köstebek yuvasına dönmüştü. Musluklardaki "tısss" sesi ise hiç eksilmezdi. Bu sesten sonra su akınca da dünyanın en mutlu insanı oluyorduk. Barajlar yetersiz, tesisat çürük, İSKİ verimsiz idi. Kışın genzimizi yakan ağır bir koku her tarafı kaplardı. Çoğu kişi mendiliyle ağzını kapatarak nefes almaya çalışıyordu. Kısacası, belediyenin imkanları kısıtlı, yetkililerin eli-kolu bağlı idi. Çileyi de hepimiz çekiyorduk... Turgut Özal gelince işler değişti Rahmetli Turgut Özal bu duruma neşter attı. Mahalli idarelerin gelirlerini arttırdı, başkanları yetkilerle donattı, yeni düzenlemelerde bulundu. Dalan gibi bir başkanı da keşfederek İstanbul'un başına oturttu. Dalan'la, günden güne şehrin değiştiğini, yolların genişlediğini, kavşak ve köprülerin hızla çoğaltıldığını ve raylı sistem için çaba harcandığını gördük. Haliç'in etrafındaki mezbelelikler yıkıldı, Tepebaşı ıslah edildi... Sonra gelenler yeşilliğe de ağırlık verdiler, metro projelerinin hızını kesmediler. Özellikle doğalgaz ve su alanında büyük hizmetlerde bulundular. Şimdi her tarafı yemyeşil olmaya yüz tutmuş, doğalgaz sayesinde kirli havadan eser kalmamış, metrosu günden güne uzayan, deniz otobüsleriyle keyifli bir seyahat imkanı sağlanan, daha yaşanılır bir İstanbul var. Yapılan projelerle çok yakında çevre kirliliğinden eser kalmayacağını da Başkan Gürtuna müjdeledi... Bütün bu güzel işler, mahalli idarelere tanınan imkanlar sayesinde oldu. Bunu bize çok gördüler Ama bu güzellikler İstanbullu'ya çok görüldü. Bir geceyarısı operasyonu ile gelirlerinin %60'ına el kondu. İstanbul'daki vergi gelirlerinin%5'i İstanbul'a bırakılıyordu (gelişmiş ülkelerde bu oran %35 ile % 60 arasındadır). Yapılan bu değişiklikle, bu oranın %60'ı da alınıyor. Bu şekilde belediyeye verilmesi gereken paradan 211 trilyon kesiliyor. Bugünlerde Başkan Ali Müfit Gürtuna ve İlçe Belediye Başkanları bu haksızlığın herkese duyurulması ve yanlıştan dönülmesi için çabalıyorlar. Başkanlar bizim gazeteye de geldiler, yapılan haksızlığı, İstanbulluların haklarının gaspını bütün çıplaklığıyla anlattılar. "Devletin yapması gereken metro projesini biz yapıyoruz, barajları biz yapıyoruz. Belediyenin devam eden milyar dolarlık projeleri var. Müktesebat gereğince vermemiz gereken borçlarımız var. Bu gelirlerimize güvenerek kurduğumuz bağlantılar var. Şimdi gelirlerimizi kestiler, metro vagonlarına, deniz otobüslerine haciz gelecek. Sular akmayacak, çöp toplanmayacak, İstanbul dökülecek..." İstanbul gibi, dünyanın incisi, kültürümüzün bel kemiği, medar-ı iftiharımızı boğmak istiyorlar. Bu kötülüğün bütün Türkiye'yi etkileyeceğini düşünmüyorlar... Şimdiye kadar pahalı da olsa suyumuz, doğalgazımız vardı. Çöpümüz alınıyordu. Ankara'dakilerin sebep olduğu krizin stresini bunlarla biraz olsun azaltıyorduk. Ama Ankara'dakiler bunu bile bize çok gördüler. İstanbul'un, Ankara'nın, Kocaeli'nin boğazını sıkmak istiyorlar. Tek tesellimiz, Sayın Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer'in buna onay vermeyeceğini ummamızdır... Bu sistemi istemiyoruz! YÖK Başkanlığı'na; Bizler Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Bölümü son sınıf öğrencileriyiz. Dönemin sonunda, finallerin ortasında çan eğrisi sistemine geçilmiştir. Dünyada öğrencileri çalışmaya sevkedecek başka bir sistem yok muydu ki, bu sistem getirildi? Bu sistem çalışan öğrencileri bile bıktıracak niteliktedir. Üstelik birçok arkadaşımız bu sistemle okulunu uzatma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bir önceki sisteme geçilmesini istiyoruz.