Hükümet ağır bir borç baskısı altında, yeni kaynaklar bulmak için gayret gösteriyor. Dışarıya, tefeciye gidilmeden bu kaynaklar bulunursa, zamanla borçlar azaltılabilir. Türk ekonomisinin düze çıkmasının da başka yolu yok. Hükümetimiz kadar vatandaşımız da problemlerin çözümü için kafa yormakta. Herkes, aynı gemide olduğumuzun farkında. Ülke ne kadar iyi yönetilirse vatandaş olarak bizler de o kadar mutlu olacağız, faydalanacağız. Sıkıntılar da son yıllarda olduğu gibi bizlere yükleniyor... Bütün mesele, sadece haşmetli kamu binalarında çalışan mağrur bürokratları değil, Samsun'dan yazan Ahmet Hüdaverdi gibi, bu sancıyı hisseden vatandaşları da dinlemek, onların görüşlerinden de bir nebzecik faydalanmak: "Kamu kesiminde çalışan bazılarına, emsallerinden fazla ödeme yapılması büyük bir haksızlıktır. 3.5 milyon işsiz beklerken, asgari ücretle bile çalışmaya razı iken; bazı kurumlarda aynı işi yapan memur vasıflı elemanlara 450 milyon, işçi vasıflı elemana 1 milyar 250 milyon lira maaş ödenmesi izah edilir gibi değil. Merkez Bankası, Botaş, Toplu Konut İdaresi, Telekom, Tedaş, Tüpraş, Ziraat Bankası, Vakıflar Bankası, TPAO, Tarım Kredi Kooperatifleri Birliği gibi kurumlarda çalışanlara hem normal ücretlerin dışında ödeme yapılıyor, hem de ikramiye veriliyor. Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü, DSİ Müdürlüğü, Köy Hizmetleri Müdürlüğü'nde çalışan bir mühendis 700 milyon maaş alırken; aynı işi yapan bir mühendis bir kurumda 2 milyar 100 milyon, bir başka kurumda da 2.5 milyar maaş almakta, ilave olarak ikramiyeler de cabası... Bu çarpık durum, kamu sektöründe iş barışının bozulmasına ve verimliliğin azalmasına, dolayısıyla çalışanları devletine -hükümetine- küsme noktasına getirmektedir. Bu çarpıklığı düzeltmenin tam zamanıdır. Fazla ödemelerin kaldırılması halinde, devlete 3 katrilyona yakın bir kaynak kalacaktır. Sosyal tesisler ve lojmanlar, kurum ve kuruluş ayrımı gözetilmeden, en kısa zamanda satılmalıdır. Satılamayanlar da ihale yoluyla değerlendirilmelidir. Bu yolla, devlete 2 katrilyonluk bir kaynak sağlanacağı gibi, bakım ve diğer giderler de kalkacaktır. Vali ve Kaymakamlar dışında, hiçbir görevliye makam aracı tahsis edilmemeli, ihtiyaçlar kiralama yoluyla karşılanmalı. Bu sayede hem devletin 1 katrilyonluk bir tasarrufu olacak, hem de birçok insana yeni istihdam alanları açılacaktır. Yurt dışında çalışan Diplomat ve Misyon Şeflerinin maaşlarında bin dolarlık indirime gidilmeli. Bu tedbirlere başvurulduğu taktirde, ikide bir yapılan zamlara gerek kalmayacaktır. İşte size 6 katrilyonluk kaynak. PETKİM'in değerinin 1 katrilyon olduğu düşünülürse, mesele daha iyi anlaşılır..." Sayın Başbakan'ın ve Maliye Bakanı'nın, halktan gelen bu samimi çözüm önerilerini çok iyi inceleyeceklerine ve gereğini yapacaklarına inanıyorum... 'Hastane Müdürlüğü' atamalarımız neden yapılmıyor? Sağlık Bakanlığı'na; 2000 yılında yapılan Sağlık Bakanlığı personelinin görevde yükselme imtihanı ile Hastane Müdürlüğü imtihanına girdik, başarı ile "Hastane Müdürlüğü" sertifikası aldık. Bunun dışında bir imtihan da Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yapıldı. Ama bu imtihanda çok az sayıda kişi kazandı (200 kadrolu müdürlük için 34 kişi geçebildi). Birçok Hastane Müdürlükleri vekaleten yürütülürken, şu anda elimizde müdürlük sertifikası bulunduğu halde atamamız yapılmamakta; sebebi ise, Milli Eğitim Bakanlığı'nın yaptığı imtihanda 70 puan alamayışımız. Halbuki, başka bakanlıklar imtihanlarını kendileri yapıyor ve ek puan veriyorlar. Bakanlığımızda 1999 yılından sonra görevde yükselmenin olmadığı, görevlerin vekaleten yürütüldüğü, 2000 yılında yapılan görevde yükselme imtihanlarının Sağlık Bakanlığı tarafından olumlu geçtiği halde Milli Eğitim Bakanlığınca yapılan imtihanın bunu sekteye uğrattığı gözlemlenmiştir. 2000 yılında yapılan imtihanda başarılı bulunup, Hastane Müdürlüğü Sertifikası verilen bizlerin atamamızın biran önce yapılarak mağduriyetimizin giderilmesini istiyoruz. > Bir grup yönetici adayı Üniversiteli işsiz sağlıkçılar Bizler, Trakya Üniversitesi Kırklareli Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu Sağlık Teknikerliği Programını seneler önce bitirdik, fakat hâlâ işsiziz. Çoğumuz askerliğini yaptı, Kamu Personeli Seçme Sınavını da kazandık. Ülkemizin ihtiyaç duyduğu, genç, enerji dolu, idealist gençleriz... Devletimiz bizlere bu diplomaları verirken, bizleri görmezlikten gelmeyi veya inkar etmeyi herhalde tasarlamamıştır. Devletimizin bizim yetiştirilmemizde yaptığı bunca harcamalar boşa mı gitsin? Emeklerimizin, umutlarımızın heba olmasını kabullenemiyoruz. Verilen diploma, devletimizin bize verdiği bir söz anlamına gelmiyor mu? Sağlık Bakanlığı'nın bizim problemimize de ilgi göstermesini ve bir sonraki "Kamu Personel Yerleştirme Kitapçıklarında" mezun olduğumuz okulun da yer almasını istiyoruz. > Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu mezunları Bir başkadır benim memleketim... Türkiye Gazetesi'nde yazılarım "Bir emeklinin diş hikayesi" başlığıyla yayınlandı. Bunların bir tanesinde, SSK Hastanelerinde bir veya iki Danışman Doktor bulunmasının iyi olacağını belirtmiş, hizmetten tatmin olmayan hastaların bunlara başvurabileceğini yazmıştım. Bugün çok mutluyum. SSK Hastanesi'ne gittiğimde, bu isteğimin uygulamaya konduğunu gördüm. Hem gazetem adına, hem de kendi adıma memnun oldum, gurur duydum. Bugün ilk meyvesini hemen verdi. Demek istenince oluyormuş... SSK'nın sadece bana harcadığı para 20 milyarı bulmuştur. Hepsi de teşhis konmadan yapılan boş harcama. Bana fayda yerine zarar getirdi. Gönderdikleri yerler para kazandı. Kendileri de komisyonlarını aldı. 1995 yılından beri tahliller yapılıyor, filmler çekiliyor. Sonra da bunlar doğru-dürüst incelenmeden bol bol ilaç verilerek baştan savılıyoruz.. İşte gelinen nokta; 27.05.2003'te ameliyat. Teşhis, perikard sıvısı; 1.5 litre sıvı alındı. Eski tahlillerde bunlar görülüyormuş, iyi bakılsaymış ilaçla tedavi edilebilirmiş... Şimdi kimi kime şikayet edeceksin? Bu teşhisi de özel hastane koydu. Bir litre sıvı, ileri derecede perikart varmış; ama beni hâlâ efor testine gönderiyorlar. Orası uygun görmedi de kurtulmuşuz. Biz de sanıyoruz ki tedavi oluyoruz. Bu tahlillerin ne anlama geldiğini bilmediğimizden, ilaç alıp gitmişiz. Ancak tren çoktan gitmiş... O eski zihniyet hâlâ devam ediyor. Okmeydanı ilaçları yazdı, eczane bunların bulunmadığını söyledi. "Git Eyüp SSK'dan al". Orası da "bunda bandrol yok, veremeyiz" dedi. Ya yeni reçete yazdırmamı, ya da Okmeydanı'na gidip onaylatmamı istiyorlar. Hemen Başhekim'e gittim. "Danışman doktor var, ona git, halleder" dedi. Gittim, doktor beni dinledi, reçeteyi yeniledi. İlaç almaya gittim, ilacın biri yok; Danışman doktor bunu da halletti ve aldım. Bu kadar engel neden? Sağlık Karnesi boşuna mı verilmiş? Bu kadar tecrübeme rağmen bu işi başaramıyorsam, diğer SSK'lıları Allah korusun. Kuyruklar bundan uzuyor. Her doktora 60 hasta veriliyor. Doktor ise önce muayenehanesinden gelenlere bakıyor, diğer hastalara bakmaya vakit kalmıyor; bazen yüzlerine bile bakmadan sadece ilaçlarını yazıyor. Bu şekilde teşhis ve tedavi olur mu? Aynı hasta daha sonra tekrar geliyor, çünkü aldığı ilaçların onun hastalığıyla ilgisi yok. Doktor muayenehanesine gitmeden hastaneye giden benim gibi SSK'lılar defalarca gelmek zorunda kalıyor. Bu durumda tabii ki SSK batar!.. > Duran Özdemir - İSTANBUL