Henüz teknoloji bu kadar ilerlememişti, ozon tabakası delinmemiş, küresel ısınmanın adı konulmamıştı. Kimyasal atıklar çoğalmamıştı, su bu kadar kıt değildi, kirlenmemişti dünyamız. Ayağımızda yoktu ayakkabımız, toprağa basıyorduk yalın ayak, insanlar çabuk hastalanmıyordu. Yediklerimize, içtiklerimize, giyindiklerimize ve kullandıklarımıza sentetik, hormon, kimyasal boyalar karışmamıştı. İnsanlar gülüyordu, hastalara çıkışan, onları azarlayan hekimler, hemşireler, hastabakıcılar yoktu. Bu kadar ilaç çeşidi de yoktu ama hastalar güler yüzle moral buluyor ve iyileşebiliyorlardı. Tebessümlere bu kadar muhtaç değildi insanlar. Kimse birbirini kandırmıyordu. Dürüstlüğün kol gezdiği yerde sahtekârlık boy gösteremezdi zaten. İnsanlar sözüne, borcuna sadıktı. Sevgi, merhamet, vicdan vardı. Allah korkusu vardı. Suç işlemek hiç bu kadar kolay değildi. Başkasının canına kıymak şöyle dursun, kendi canına kıymaktan, dünyada ve ahirette felakete sürüklenmekten korkulurdu. Her şey ehlinden öğrenilirdi, na ehiller çok değildi, "Molla Kasım"lar bu kadar çoğalmamıştı. İnsanlar kitap okurdu, çalışmadan para kazanmayı ar bilirlerdi. Emek verir, sonra karşılık beklerlerdi. Sevdi mi, adam gibi, karşılıksız severlerdi. Alınteri bu kadar ucuz değildi. Senenin yarısını tatil olarak geçirmezlerdi. Yatan aslandansa, gezen tilki yeğdir derlerdi. Ele geçenle yetinir, helalden kazandığına şükrederdi. Kimseye muhtaç olmamak için çalışır, karşılığını Yaratandan beklerdi. Bereket vardı. Bolluk vardı.Tamah yoktu. Küçücük şeylerle mutlu olmayı biliyordu insanlar. Vatan sevgisi imandandır deyip, gerektiğinde bu uğurda severek can verirdi. Vatanına, milletine, dinine ve bayrağına sahip çıkar, yabanın kurduna, çakalına metelik vermezdi. Amirine itaat, memuruna sevgi ve hoşgörü vardı. Düşene destek olunurdu, iyilik yapmakta yarış edilirdi. İşsizler ordusu yoktu. Herkes kendine, faydalı bir meşguliyet buluyordu. Kahvehaneler, cafeler bu kadar çok değildi. Kıraathaneler vardı, faydalı kitaplar okunuyor ve sohbet ediliyordu. İnsanlar kıymetli zamanı acımasızca katletmiyordu. Komşusu aç iken tok yatılamazdı. Çok söz yalansız olmaz derlerdi. İnsanlar utanmayı biliyordu, hayâsızlık, ahlâksızlık ve fuhuş bu kadar yaygınlaşmamıştı. Esrarkeşler, eroinmanlar, tinerciler, kapkaççılar yoktu. Kapılar kilitlenmezdi. İnsanlar bu kadar gergin, bu kadar mutsuz değildi. Cimrilik, kıskançlık ve birbirini çekememezlik yoktu. Yüzünü, gözünü bu kadar boyamak, sağını, solunu bu kadar gerdirmek yoktu. İnsanlar yemek için değil, yaşamak için yerlerdi. Parayı gönlüne değil, kesesine (cüzdanına) koyarlardı. Ne için doğduğunu bilir, Rabbine kulluk ederdi. Şimdi bilenler beri gelsin, neler oluyor bize?.. > Yılmaz Garip > Ticaret ahlâkı bu kadar mı yozlaştı? 21.05.2007 günü Sivas'taki bir oto plazaya, ikinci el araç almak için gittik. Baktığımız araçlar içinde 2004 model Corolla 58 NC 234 plakalı aracı almaya karar verdik, anlaştık. 10 bin YTL'yi bankadan almaya gittik. Geri geldiğimizde, aracın başka birine satıldığını ve aracı götürdüklerini söylediler. Bunu neden yaptıklarını sorduğumuzda, bize aracı satmaktan vazgeçtiklerini, açıkçası işlerine böyle geldiğini söylediler. Ticarette böyle şey olmaz dediğimizde, bizi plazadan kovdular. Böyle bir muamelenin, bilinen bir yetkili satıcı tarafından yapılması bizi çok üzdü. Ticari ahlâk bu kadar mı yozlaştı? > Turhan Karakum-SİVAS > Tel: 0 212 454 38 22 Fax: 0 212 454 31 00