Arkadaşımız M. Kurtbay Önür'ün "Kaybolan Tarih" yazı dizisi, çoğumuzun bilmediği tarihî gerçekleri ortaya serdi. Tarihî camiler yıkılmış, çeşmeler yerle bir edilmiş, nadide eserler tahrip edilmiş. Bu ülkenin tarihi, medeniyeti ve diğer değerleri ile barışık olmayan yöneticiler, yüzyılların göz nurunu buldozerlerle düzlemiş... Bu eserlerin yerine de iş hanları, binalar zevksiz beton yığınları konmuş. Tapu kayıtları, sicilleri, hatta bazılarının fotoğrafı dahi bulunan bu eserler yeniden ihya edilmelidir. Kültür Bakanlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Anıtlar Kurulu bu çok önemli konuya el atmalı. Değerli görüşlerini bu yazı dizisinde okuduğumuz İlber Ortaylı gibi tarihçilerimiz de bunun için büyük bir şans... Bu tarihî eserlerimizi aslına uygun şekilde ihya ederek, atalarımıza olan vefa borcumuzu da bir nebzecik ödemiş oluruz... Mevcut eserlerimizi de daha iyi korumamız gerektiği anlaşılıyor. Şimdiki ilgili kurumlar mutlaka daha dinamik hale gelmeli, ecdat yadigârları kurda-kuşa yem edilmemelidir. Arkadaşımız M. Kurtbay Önür'ü de bu güzel ve faydalı çalışmasından dolayı kutlamak gerekir... >> Lütfen bizi mağdur etmeyin! Sağlık Bakanlığı'na; Bizler, Erzurum'un bir ilçesine 4924 sayılı kanunla "çakılı personel" olarak atandık. 4 yıla yakındır çalışmaktayız. İlk başlarken, on yıl tayin istemeden çalışacaksınız dendi. Ama gelen bir yazıyla şok olduk. Tayin yer değiştirme hakkımız olmayan bizlere; bir hafta içinde belirlenen üç tane değişik ilçe ve köyleri tercih etmemizin ve çalıştığımız yerden ayrılmamızın gerektiğini bakanlıktan gelen bir yazıyla bildirdiler. Bizleri çakılı olarak 10 yıllığına yerleştiren Bakanlık, kadrolu personeli olmasına rağmen, bizlerin görev yerini değiştirerek mağdur ediyor. 10 yıl Ilıca'da kalacağım diye oradan bir esnafla evlenen ebe arkadaş, her gün ortalama 90 km yol gidip geliyor ve "artık dayanamayacağım, istifayı düşünüyorum" diyor. Yoksa bu statüyle çalışan bizler, dolaylı olarak istifaya mı zorlanıyoruz?!. Yarın nerede olacağımıza dair hiçbir güvencemiz kalmadı. Sözleşmede ha bire değişiklik yapılıyor. Bazı sıkıntıların ceremesini 4924'lü sözleşmeli personele çektirmeyin lütfen. Tam yerimize alışmış, halkla bütünleşmiş hizmet verirken, yerimizi değiştirmeyin. * İsmi mahfuz-ERZURUM >> Araç aksesuar ve eğlence terörü! Günlük hayatta sık karşılaştığımız için artık alıştığımız iki problemden bahsetmek istiyorum; benim adına aksesuar dediğim, araçlara takılan, gürültülü egzozlar. Gerek gündüz, özellikle gecenin sessizliğinde gaza basarak çıkarılan gürültü, insanı çıldırtıyor. Geceleri uyuyan çocukları yataklarından fırlatan, ders çalışan öğrencilerin konsantrasyonunu bozan hasta ve yaşlıların huzurunu kaçıran bu egzoz ve aksesuarların takılıp kullanılması yasal mıdır? Bir diğer araç aksesuar terörü ise, camlara takılan, siyah renkli ve araç içinin görünmesini engelleyen cam filmi uygulamasıdır. Olayı sadece masum bir sıcak ve güneşten korunma amaçlı, aksesuar olarak değerlendirmek, devekuşu misali başımızı kuma gömmekle eş değerdedir diye düşünüyorum. Günümüzde terör ve terörist eylemlerin bomba yüklü araçlarla gerçekleştirildiği düşünülürse, eşkali belirli aranan suçluların, her camı simsiyah film tabakası ile kaplı araç içinden görünmesi mümkün müdür? Bu tür araçlar içinde uyuşturucu mu içilip pazarlanıyor, bir terör saldırısının planları yapılıp, yer ve hedef mi gösteriliyor, yoksa asayiş uygulaması yapan polisimize elinde tabancası hazır bir suçlu nişan mı almaktadır, bilmek mümkün müdür? Suç işledikten sonra bu tür bir araçla kaçan suçlunun eşkali nasıl belirlenecektir? Canını dişine takarak suç ve suçlu ile mücadele eden güvenlik kuvvetlerimizin hayatını tehlikeye düşüren böylesi uygulamaların yasal dayanağı var mıdır? Diğer bir önemli konu ise baharla birlikte artan nişan, düğün, sünnet törenleri ve kına gecesi adı altında yapılan gürültüdür. Gürültüden de öte, âdeta canhıraş feryadı andıran saz ve ses sanatçılarının, ses yayın cihazlarını sonuna kadar açarak, oluşturdukları bu "vahşi" eğlence terörüne katlanmak veya kabullenmek zorunda mıyız? Cadde ve sokakları kapatarak, vatandaşın yolunu kesen; yukarıda yazdığım gibi, bebeklerin, hasta ve yaşlıların, üniversite sınavına hazırlanan gençlerimizin dikkatini dağıtıp, sade vatandaşımızın huzurunu kaçıran bu uygulamaların da yasal bir dayanağı var mı? Gürültünün insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin bilimsel olarak ispatlandığı milenyum çağında, bu tür eğlenceler için mahalle karakolundan izin alınması gerekmiyor mu? Şayet alınıyorsa, bu izin için verilen gürültü desibeli ne kadardır? Değeri, düğün sahibinin vicdanı mıdır? Saat kaça kadar bu gürültüyü çekeceğiz? Çevre Bakanlığı'nın "Alo gürültü hattı"nın geceleri faaliyette olduğunu gören, bilen var mı? Ben bu hattı aramama rağmen kimse cevap vermedi. Başkentin merkezinde, açık havada gece yarılarına kadar süren, farklı semtlerdeki bu eğlence(!) terörünün önlenmesi veya yasal bir prosedüre kavuşturulması bu kadar zor mudur? AB kriterlerinde ve ülkelerinde bu tür eğlence var mıdır, merak ediyorum... * Fikri Dağlıgil >> Bu hesapta bir yanlışlık yok mu? Diyanet İşleri Başkanlığına; Umreye gitmek üzere Başkanlığın 2008 umre programında yer alan "Otel 3 tip 2 haftalık umre programı"na müracaat ettim. 2 hafta denilince 7+7:14 gün anlaşılır. Şu anda gidiş ve dönüş tarihlerimiz belirlenmiş, Müftülüğümüzden öğrendik şok olduk. Zira 5 Nisan akşamı gidilecek 18 Nisan akşamı dönülecekmiş. Bu hesaba göre toplam gün sayımız 14 değil 12 oluyor. Biz 14 günlüğe göre açık büfeli, 3-4 yıldızlı oteller için ücretlerimizi yatırdık. Eğer elde olmayan durumlar nedeniyle gün sayısı azaldı ise,2 günlük ücretler iade edilmelidir. Müftülüğümüze soruyoruz,"Ankara'dan böyle geldi biz bilmiyoruz" diyorlar. Diyanet bir an önce açıklama yapmalı, umrecilerini aydınlatmalıdır. * Hatice Yorulmaz