"Babam ölünce, yurt dışında sakinleşebildik"

A -
A +
"OĞLUM OLURSA ADI BARIŞ OLACAK" Doğukan Manço ile bir dönem yaşadıkları Moda'daki Barış Manço Müzesi'nde konuştuk. Bize babasını anlatan oğul Manço, "Yarın bir oğlun olursa adı Barış mı olur?" sorusuna "Poyraz Barış olsun isterim" diye cevap verdi. "Unutma ki dünya fani Veren Allah alır canı" "Her nefis ölümü tadacaktır", dercesine çınladı bu şarkısı kulaklarımızda onu ebedi hayatına yolcu ederken. Arkasında gözü yaşlı milyonlar, o milyonların hep bir ağızdan söylediği şarkılar bıraktı... Arkasında "Adam Olacak Çocuk'lar" bıraktı... O çocuklar kocaman adam oldu, hepsinin yüreğinde dev gibi bir Barış Abi bıraktı... "7'den 77'ye hepimizi yasta bıraktı... Bıraktıklarının arasında bir de ev var ki Moda'da, sanki merdivenlerin de hüznün, özlemin, tebessümün, dolu dolu bir ömrün izleri var. Sanki duvarlarında 13 yıl öncesinin kokusu duruyor hâlâ... Boğazına bir şey düğümleniyor insanın derin bir nefes alınca... Hiç görmeden sevdiğiniz, yokluğunu derinden hissettiğiniz birinin hayatına dokunuyorsunuz, susuyorsunuz utancınızdan. Biz bunları hissederken canın parçası, evladı ne hisseder? O, vakur bir metanetle sarılmış babasının hatırasına. Bizi Barış Manço'nun içtenliğiyle karşılıyor, sanki onun gözleriyle gülümsüyor misafir ederken. Babasından kederle değil, gururla, sevinçle bahsediyor. Bu haftaki konuğumuz Barış Manço'nun büyük oğlu Doğukan Manço... Aslında bu sefer o bizi konuk ediyor Moda'daki Barış Manço Evi'nde... Hadi siz de buyurun... ESKİ MODALIYIZ BİZ Doğukan, özlüyor musun burada yaşamayı? Babamın piyanosunun sesi, tıkırtısı veya aile bir arada olmayınca burada olmanın hiç anlamı yok ki. Babam gidince bu köşk de anlamını yitirdi; böyle ziyaretçileriyle daha güzel. Kim bilir annenle birlikte ne emeklerle kuruldu bu ev. Biz de görmeden bildik bu adresi: "Barış Manço PK 81300 Moda" Evet, o dönemde yetişen birçok çocuk bilir bu adresi. Annemle bu evi çok istemişler. Çok da emek vermişler. Köşk, İngilizlerden kalma, yaklaşık 120 yıllık. Babamın yıkılmasın diye uzun süre emek verip 2. dereceden tarihi eser statüsünü aldırdığı bir yapıdır. Bu evde mi doğdun? Hayır, ama bütün çocukluğum bu evde geçti. Ben de Batıkan da Belçika'da doğduk. Babam öğrenciliğini Belçika'da geçirdiği için vatandaşlık almış; biz de orada dünyaya gelmişiz. Bu eve de Batıkan'ın doğduğu yıl, 1984'te geçtik. Yani ben 3 yaşımdayken. Ama eski Modalıyız biz. Kadıköy civarında birkaç tane Manço Sokağı vardır. Babam gençliği de Moda'da geçmiş, annemle tanışması da burada olmuş. PİYANOSUNA DOKUNAMAZDIK Tanışmanın hikayesi nasıl? Babam dedemin desteği ile Moda'da bir ev alıyor. Komşusu da teyzemmiş. Annem teyzeme gelip giderken babamla karşılaşıyor. Annemin genç kızlığı burada geçmiş. İkisi de Modayı çok severlermiş. Bu eve de gelir gider bakarlarmış "keşke böyle bir evimiz olsa" diye. Birbirlerine aşık oluyorlar ve 1978'de evleniyorlar. Hayal meyal hatırlıyorum bu eve geldiğimiz günü. Evi almışlar ama hemen eşya alamamışlar. Öncelikleri -Annemin çeyizlerinden bile fedakârlık yaparak- babama müzik çalışmaları için stüdyo malzemeleri almak olmuş. Bir süre sonra babamın antika merakıyla da birlikte yavaş yavaş eşyalarını almışlar. En sevdiği köşe kuyruklu piyanosunun olduğu köşedir. Kimseye dokundurtmazdı, benim rüyam dediği piyanosuna. Şimdi müze olan evimizde bizde aynı özeni gösteriyoruz piyanoya. Senin anılarında köşkün, Moda'nın yeri nasıl? Kırmadığım cam kalmamıştır herhalde bu çevrede. Çember çeviren, ağaçlara çıkan, sokaklarda misket oynayan mutlu çocukluğu bu evde ve Moda'da yakalayarak büyüdüm ben. Bizim mahallenin çocukları da bu köşkte büyüdü. Bir doğum günü kutlardık, tanıdık tanımadık mahallenin çocukları hep beraberdik. Çocuk bahçesi gibiydi bizim evimiz. EŞYALARI DAHA İLGİNÇ Çocuklar için de değişik bir şeydi belki de size gelmek. Çok hoşlarına da giderdi bize gelmek. Arkadaşlarım için babamın kendisinden çok eşyaları ilginçti. Heykelleri, dünyanın çeşitli yerlerinden aldığı maskları vardı. Bazen onlar için burası perili köşk olabiliyordu. Bunda benim de katkım vardı. Çünkü onlara masallar anlatıyordum; mesela "geceleri bu heykellerin gözünden ateş çıkıyor", diyordum. Köşkün merdivenlerini en hızlı yukarıdan aşağıya kim inecek diye yarışırdık onlarla. Hâlâ ben o merdivenleri 6 saniyede inerim. Bir de bu evin en kıymetli anı, babam aşağıda çalışırken yukarıda kıyametlerin kopmasıydı. Bilmiyorum niye onu kızdırmaktan keyif alırdık. Hiç şaplağını yedin mi babanın? Bir kere. Fazlasıyla da hak etmiştim. Babamın en korktuğu şey silahlardı. Ona göre çocuklara asla tabanca, tüfek, kılıç oyuncak olarak alınmamalıydı. Şiddet içeren şeylerden hiç hoşlanmazdı. Hatta şarkısı da vardır, "Günaydın çocuklar, oyun ister bazen büyükler, tabancalar, kılıçlar, tüfekler" diye. Bir gün mahalleden arkadaşlarla tahta kılıç savaşı yapıyoruz; arkadaşım kılıcı bir savurdu yüzümü, gözümü sıyırdı. Babamın beni kan içinde görünce popoma bir şaplak yapıştırdığını hatırlıyorum. Barış Manço TÜRK KÜLTÜRÜNE AİT Barış Manço bana masal kahramanı gibi geliyor; sana göre? Bu sabah ben de aynısını söyledim. Bana da artık öyle geliyor. Kıyafetleri, davranışlarıyla, bence de bir kahraman benim babam. Türk kültürüne ait birisi sorulduğunda babam da anlatılabilir. Üstün güçleri yoktu belki ama iletişimi inanılmaz kuvvetli bir adamdı. Bu özelliğiyle karşısındakine her şeyi yaptırabilirdi. İyi kalpli ve dürüst bir insandı. Emsali olmayan bir adamdı; Yüzüğün, uzun saçların bu kadar yakıştığı. Babamın doğduğum günden beri odamda pelerinli bir posteri vardır. Aslında bugün daha iyi anlasam da, babam o zamandan beri benim kahramanım. Hayatta olsaydı onunla neleri paylaşmak isterdin? Babamı tam da delikanlı olmaya başladığım, ona çok ihtiyaç duyduğum yıllarda kaybettim. 17 yaşımdaydım. Her şeyi paylaşabildiğim bir adamı, birden kaybetmiştim. Otomobiller, okul, iş, arkadaşlar, her şeyi, yeni yeni konuşmaya başladığımız zamanda babamı kaybettim. Batıkan o kadarını da yakalayamadı. Birlikte en son fotoğraflarımızda elimde kamera vardı, ona yavaş yavaş asistanlık yapmaya başlamıştım. Babam sağ olsaydı biz birlikte çalışıyor olurduk. "Adam Olacak Çocuk"un başlamasıyla hayatımız değişti. Babam çok yoğun çalışıyordu. Konserler, yurt dışı gezileri, çekimler ile bu program babamı çok yordu. Mükemmeliyetçi bir insandı. Ve bizim birbirimize daha fazla zaman ayırmaya başladığımız zamanda vefat etti. ÜÇ AY KENDİMİZE GELEMEDİK İnsan hayatı nasıl da bir anda değişiyor. Hem de nasıl. Şok bir ölümdü. O gün hayat değişti. Her şey anlamını yitirdi. "Ben ne yapacağım, niye yaşıyorum" gibi bir hal içerisine girdim. Batıkan da çok farklı durumda değildi. Günde 16 saat uyuyordum. Üç ay sonra biz insanları teselli etmeye çalıştık. "Ölümlü dünya ne yapabiliriz, teyzecim, amcacım diye o kadar çok cümle kurdum ki. Babasını kaybeden elbette ki de tek biz değildik. Birçok insan da babasını kaybedince depresyona giriyor, ağlıyor, çöküyor. Ama herkesin babası bu kadar yoğun gözünün önünde değil. Eve geliyorum fotoğrafları, bakkala gidiyorum fotoğrafları, şarkıları her yerde. Arabaya biniyorsun radyoda, televizyonu açıyorsun ekranda. Herkes sizinle onu konuşuyor. Unutmak ya da sakinleşmek mümkün mü? Tüm bunlar dikkate alınınca iki kardeş yurt dışına gönderildik. İyi de oldu, orada biraz toparladık. Babamın öldüğü gün naşını buraya getirdik, binlerce insan geldi geçti bu kapıdan. Biz de burada yaşıyoruz o zaman. Ne diyeceksin insanlara. Tanıdığınız tanımadığınız herkes o günden itibaren tanıdıktı artık. Üç gün içinde gördüğümüz insan sayısı binleri geçti. 13 yıl oldu, bu süreçte çok şeyler yaşandı üzüntüler, sıkıntılar. YAKINDA AÇILIYOR BABASININ KURDUĞU ŞİRKETİ AYAĞA KALDIRIYOR Şu anda neler yapıyorsun? Manço Prodüksiyon diye bir yapım şirketi kurduk. 15 gün sonra açılışımız var. Aslında babamın 30 sene önce kurduğu bir şahıs şirketinin devamı gibi. Babamın plaklarının üstünde MP diye bir logosu vardır. Biz de aynı logoyu modernize ederek yeniden hayata geçirdik. DJ'lik, müzik prodüksiyon, yayıncılık, fotoğrafçılık, tasarım - grafikerlik birçok alanda faaliyette bulunacağız. Barış Manço'nun ilginç bir isim hikâyesi var; değil mi? Evet, İspanyollar gibi; Tosun Yusuf Mehmet Barış Manço. Babamın doğumundan önce bir amcası çok genç vefat ediyor ve ailesi babam doğunca onun adını babama veriyorlar: Yusuf Mehmet. Bu yetmemiş; bir de babam 5.5 kilo doğunca isminin önüne bir de Tosun koymuşlar. O da yetmemiş bir de insanların barışa özlem duydukları 2. Dünya Savaşının izlerinin yaşandığı yıllarda dünyaya geldiği için de bir adı da Barış olmuş. Ama okula başladığında bu kadar uzun bir isim sıkıntı olunca sadece Mehmet Barış kalmış. Birlikte şarkı söyler miydiniz? Hayır, ben şarkı söylemem. Sadece bir kere 10 yaşımda şarkı söyledim, bin kere pişman oldum. Foça'ya bir kampa gitmiştim. Herkes yeteneklerini sergiliyordu ben de şarkı söyleyecektim. Babam da o sıralar "Tuti mucizeyi guyem"i düzenliyor. Ben de Barış Manço'nun oğluyum ya, şarkı söylerim dedim ve çıktım sahneye. "A" dedim ses gitti, şarkının sözlerini unuttum. O yaş grubunu düşünün. Ne kadar acımasız oluyorlar. Çok güldüler bana kendimi sahneden dışarıya zor attım. O da son oldu, Barış Manço'nun çocuğu olmam, havalara girmem hiçbir işe yaramadı. Bir daha da hiç şarkı söylemedim. Babamın da öyle bir ısrarı olmadı, bizi kendi halimize bırakırdı. TOPRAĞA VERİLDİĞİ GÜN 3 ŞUBAT BARIŞ VE SEVGİ GÜNÜ OLSUN > Babanın en sevdiğin şarkıları hangisidir? "Alla beni pulla beni", "Dönence", birkaç tane daha var. > Babandan ne öğrendin? Adam gibi adam olmayı, en iyi bildiğin işi yapmayı, dürüst olmayı, halktan olmayı, iletişime önem vermeyi öğrendim. Farklı dillerde konuşabilmeyi önemserdi; beş dil bilirdi; ben de 3.5 dil konuşabiliyorum. > Baban ile ilgili gerçekleşmesi çok istediğin bir arzun var mı? Evet, bu sene Barış Manço'yu anma etkinlikleri çok güzel oldu. Her türlü inançtan, büyük, küçük, sanatçı, sporcu, rockçı, polis, mühendis binlerce insan tek yürek oldu. Daha kapsamlı olmasını istiyorum. 3 Şubatın resmi olarak Barış ve Sevgi Günü olmasını çok istiyorum. > Babana bir şey diyebilsen ne demek isterdin? "Herkes tarafından çok aranıyorsun ve ben de seni çok arıyorum" demek isterdim.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.