Tıpta, akşamdan sabaha çözüm yok

A -
A +

> İzzet Fresko, Betül Altınbaşak'a konuştu. SUNUŞ Bu hafta çok özel bir konuğumuz var; Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Romatoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İzzet Fresko. Kendi alanında Türkiye'de zikredilebilecek ilk isimlerden biri. İlminin yanında, güler yüzü, insani vasfı ve hastasına güven ve huzur veren samimiyeti ile muayenehanesine korkularla gelen insanlara umut dağıtıyor. Hani hep deriz ya; "Allah muhtaç etmesin, yokluğunu da göstermesin" diye... Öyledir doktorların hayatımızdaki yeri... Her ne kadar sakınsak da, en zor anımızda hep onlara sarılırız. İşte biz de öyle bir anımızda tanıştık Prof. Dr. İzzet Fresko'yla ve sayfamız aracılığıyla sizler de çok değerli hocamızı yakından tanıyın istedik. Bu süreçte anladık ki romatizma sadece eklem ve kireçlenmelerle değil, tüm organlarımızla bağışıklık sistemimizle ilgili bir rahatsızlık. Ve her hastalıkta olduğu gibi onun tedavisinde de doğru adreste olmak çok önemli... Tıpta, akşamdan sabaha çözüm yok İnsan ömrü uzuyor ama ölüm gerçek! "Ölümden kaçış yok, olgunlukla karşılamak lazım" diyen Prof. Dr. İzzet Fresko, "Hayatı uçlarda yaşamak anlamsız. Tıp gelişiyor, insan ömrü uzuyor, hayat kalitesi artıyor, hastalıklara çare bulunuyor... Ancak, ölüm hep olacak" yorumunu yapıyor. Hocam romatizma deyince bizim aklımıza hemen eklemler, kireçlenmeler gelir; oysa sizin uzmanlığınızda durum biraz farklı sanırım değil mi? Herkes romatizma deyince fizik tedavi kökenli doktorları anlıyor ama biz dahiliye üzerine romatizma ihtisası yapmış bir grubuz. Kireçlenmeler, eklem yorgunlukları, kıkırdak erimeleri bizim konumuz değil; bunlarla daha çok fizik tedavi ilgilenir. Biz, iltihaplı romatizmalarla ilgileniriz. İltihaplı romatizmalarla, kireçlenme rahatsızlıkları birbirinden çok farklı şeylerdir. Ağrı yapıları da birbirinden çok farklıdır. Kıkırdak erimesi gibi mekanik rahatsızlığı olan insanlar sabahları nispeten rahat kalkarlar, öğle saatine doğru eklemlerini kullandıkça ağrıları artar. Mekanik kireçlenmeler 3-5 dakikadan uzun sürmez. İltihaplı romatizmalarda ise hastalar daha çok yataktan kalkarken ağrı duyarlar. Uyandıklarında hareket kısıtlılığı yaşarlar. Bu gruptaki hastalar normal hayata karışmakta güçlük duyarlar ve öğlene doğru ağrıları azalır. Sabah sertliği dediğimiz de budur. Hasta halsiz ve yorgun olur, bazen ateşi çıkar. Böbrek rahatsızlığı, akciğer kalp organlarında tutulma, eklemlerde şişikler olabilir. Genellikle kendine özgü laboratuvar bulguları da vardır. Sedimantasyon CRP yükselir, bir miktar kansızlık olaya eşlik eder. Buna karşın, iltihapsız romatizmalarda çok fazla laboratuvar bulgusu olmaz. > Bir çok hastalıkta bağışıklık sistemini duyuyoruz, bağışıklık sistemi zayıf düştü deniyor. Aslında bağışıklık sisteminin zayıf düşmesi değil de bağışıklık sisteminin hatası burada söz konusudur. Bağışıklık sistemi bir mikropla karşılaştığı zaman vücudun kendisini savunması içindir ve bazen bu sistem hata yapar. Mikroplarla savaşacağı yerde vücudun gidip kendi dokularıyla savaşır, normal dokulara karşı reaksiyon oluşturur ve iltihap yapar. Özellikle kadınlarda bağışıklık sistemi bozukluğuna bağlı hastalıklar, erkeklere oranla çok daha fazla olur. Bağışıklık sisteminde genetik faktörler kadar hormonların etkisi de çoktur. Kadınlarda östrojen hormonu bağışıklık hatalarını artırır. O yüzden kadınlar daha çok sorun yaşarlar. > Laboratuvar bulguları temiz çıkıyorsa iltihaplı bir durum yok denilebilir mi? Bazen hastalıkların erken dönemlerinde laboratuvar bulgusu vermeden de iltihaplı romatizma olur. Ama hastalık oturdukça, tablo yerleştikçe yavaş yavaş laboratuvar bulguları da buna destek verir. ÖSTROJEN HORMONU VE BAĞIŞIKLIK > Bağışıklık sisteminin bu hastalıklarla bir ilişkisi var mı? Elbette, bağışıklık sisteminin bozulması bu tip hastalıklara neden olur. Bütün immünolojik rahatsızlıklar, romatolojik hastalıklar bu hata sonucu olur. Hem kadın hem de erkeklerde ilerleyen yaşlarda kendine özgü bazı rahatsızlıklar ortaya çıkabilir. Polimiyaljiromatika dediğimiz daha çok omuz kavşağında, kalçada, sabahları yine sertlik yapan, tutukluk yapan rahatsızlık bunlardan birisidir. Tahliller de yüksek sedimantasyon, CRP ortaya çıkabilir. Bazen açıklayamadığımız atipik özellikler de olabilir. Halsizlik, kilo kaybı, laboratuvar bulguları gibi... Ve kortizon tedavisine dramik olarak cevap veriyorsa bu tabloyu polimiyaljiromatika sınıfına kesinlikle koyma şansımız vardır. > Bağışıklık sistemini bozan dış etkenler var mıdır? Ya da kuvvetlendirilmesi söz konusu mudur? Biraz şanstır bağışıklık sistemi. Herkeste bir miktar hata olabilir. Yenilen içilenlerle de çok alakası yoktur. Bir enfeksiyon geçirirsiniz, bağışıklık sistemi hatalarını tetikleyebilir. Veya yoğun bir stres yaşarsınız, gerçekten de etkilenebilir. Ama bunların hiç biri tek başına neden değildir ve bunlara bağlı bozuldu denemez. Bozulacaksa ne yaparsak yapalım, olacaksa olur. O yüzden bağışıklık sistemimizi güçlendirelim diye kaygılanmanın hiçbir anlamı yoktur. Genel sağlığa dikkat etmek elbette ki önemli ama şunları yapalım da bağışıklık sistemini güçlendirelim gibi şeyler çok anlamlı değildir. Diğer mekanik rahatsızlıklarda, kıkırdak erimesi vb. durumlarda şişmanlamamak, yükü artırmamak elbette ki önemli ama diğer hastalıklar gelecekse gelir. KONTROLLERİ İHMAL ETMEMELİ > Hastalıklar için de aynı şeyi söyleyebilir miyiz? Hastalık dediğimiz şey ihtimal hesapları içinde dağılır. Ölüm mutlak olduğuna göre ve ölümün çaresi olmadığına göre en sağlıklı insanı bile birtakım hastalıklar eninde sonunda gelip bulacaktır. Ondan, bundan korunayım diye açıkçası kaygılanarak kendinizi hastalıklardan koruyamazsınız. Gelecekse o gelir ve sizi bulur. Elbette ki bazı tedbirler alınmalıdır. Kanser açısından 60 yaşını geçmişseniz bir kolonoskopi yaptırıp kolon kanserini kovalamanız önemlidir. 40 yaşından sonra kadınlarda meme kanserini bir mamografi çektirerek yakalayabilirsiniz. Sigaranın akciğer kanseriyle, yüksek tansiyonun beyin kanamasıyla direkt ilişkisi bilinen bir gerçek. Ancak çok korku içinde yaşamak doğru değil, çünkü her şeyi engelleyemezsiniz. Bu konuda olgun olmak, "niye ben" diye de çok sormamak lazım. > Diğer taraftan hepimiz internet doktoru olduk, bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bunun bir iyi ve bir de kötü tarafı var. İyi tarafı hastalar daha bilinçleniyor belki ama kötü tarafı da şu; internete düşen her senaryo, sıklıkla gördüğümüz sonuçlar değil. Hasta internete baktığı zaman rahatsızlığının hep en kötü senaryosunu düşünüyor. Oysa bir hastalığın belki 50 değişik yüzü var ve hasta bunu değerlendiremiyor. Neyin olduğunu bilmeyince ve okuduklarını filtre edemeyince % 90 gereksiz panik ve kaygı yaşanıyor. TIPTA AKŞAMDAN SABAHA ÇARE BULUNMAZ > Fütürist bir yaklaşımla hastalıklar nereye gidiyor? Yakın gelecekte ölümcül birçok hastalığın çaresi bulunur mu? Bu çok güzel bir soru. Mesela, herkes bir ilaç çıksın da kansere çözüm olsun diye bekliyor. Oysa tıpta gelişmeler çok hızlı olmaz. Bazen sansasyonel başlıklar oluyor gazetelerde, şu hastalığın ilacı geliyor diye. Hiçbir zaman kronik hastalıklarda kesin çözümler beklenmez. Her gelen daha öncekinden avantajlarıyla daha iyi olabilir, farklı dezavantajlar da getirebilir ve kısa sürede olağanüstü çözümler olmaz. Ben tıbba başladığım zaman bazı ilaçlar sayesinde iltihaplı hastalıklar giderildi ama akşamdan sabaha bütün hayatımızı değiştirecek çözümler olmadı. Çünkü ölüme hiçbir zaman çare yok. Tıp gelişiyor, insan ömrü uzuyor hayat kalitesi artıyor ama ölüm hep olacak. > Hepimiz ölmekten korkuyoruz galiba. Ölümden korkmamaya belki imkan yok ama hekimler ölümle çok sıkıdırlar. Ne zaman, nereden geleceği belli olmayan bir şeydir ölüm. Olgunlukla karşılamak lazım. Herkesin buluşacağı, adaletle dağıtılan bir noktadadır ölüm. Kaçarı da yoktur. O yüzden çok düşünmemek, kurcalamamak lazım ölümü. Hastalıklar da dahil, hayatı uçlarda yaşamanın anlamı yok. Her şeyle baş etmenin yolu var. Hastalıklarla da öyle. Çok büyük panik içerisinde ele almaya gerek yok meseleyi. Hasta olmaktan çok korkuyoruz çünkü kendimize gelmeyecek zannediyoruz, oysaki her şey olur hayatta, her şey gelebilir başımıza. 'Hasta hekim ilişkisi çok önemli' > Hastanın doktoruyla kurduğu sağlıklı iletişimin hastanın psikolojisi üzerinde çok büyük etkisi var diye düşünüyorum. Tabii ki... Hekim hasta ilişkisi çok önemli. Hastaların ilgiye ve umuda ihtiyacı vardır. Hastaya bilimsel bir çerçevede çözüm sunmanız elbette ki gerekiyor ama hastayla kuracağınız psikolojik ilişki de çok önemli. Hastayı dinlemeniz, empati yapmanız en az işin bilimsel yanı kadar gerekli. Hekimliğin bütün tadı tuzu insanların zor bir zamanına dahil olup onlara destek verebilmenizdir. Buna sadece kuru kuruya teknik problem olarak yaklaşırsanız ne hasta sizden bir fayda sağlar ne de siz yaptığınız işten bir keyif alırsınız. Mesleğinin tanımlarının ekonomik göstergelerle ilişkisi yoktur, sosyoekonomik şartlar her zaman değişir; fakat hasta hekim ilişkisi asla değişmez. > Hayatını insanlara şifa dağıtmaya adamış bir hekim olarak bu yoğun tempoda siz nasıl dinleniyorsunuz? Mümkün olduğu kadar edebiyatla, arkeolojiyle, tarihle ilgileniyorum. Çünkü bunlar olmadan hayat içinde konumlamanız zor. Sadece hekimlik yapıp işin teknik tarafına dalarsanız bir süre sonra çok bunalır ve sıkılırsınız. Yaptığınız işten zevk almak için, yaşamaktan keyif almak için başka bir oryantasyonunuzun olması lazım. Sadece ve sadece mesleğiniz üzerinden olmaz. Başka şeylerle ilgilenmeniz, gezmeniz, görmeniz lazım. İnsanoğlunun ne olduğunu başka yönlerden de anlamanız lazım. Sadece mesleğiniz üzerinden gidemezsiniz, hele de tıpta bu hiç olmaz. Modern roman denen hikâyeyle çok ilgileniyorum. Bugün radyoda dinledim, bir yazar, "ilk kitabımı 64 yaşında yazdım, hâlâ yazmaya devam ediyorum" diyordu. Ben de böyle bir şey yaparsam geç yazanlardan olacağım.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.