Trabzonspor-Manisaspor maçı bir kez daha gösterdi ki, Burak bu takımın her şeyi. Oyunda kayboldu denildiği anda ortaya öyle bir çıkıyor ki; rakibi dağıtıyor, takımına hayat veriyor. Şenol Güneş, Yılmaz'ın alternatifini arıyor ama hiçbiri Burak'ın eline su dökemez. Güneş, isteneni verememesine rağmen bence yine de Henrique'de ısrar etmeli. Çünkü Brezilyalı oyuncu kötünün iyisi. Halil, hiçbir zaman ileri ucun direkt adamı olamaz. Burak'ın arkasında veya iki çizgide oynadığı zaman çok daha faydalı oluyor. Trabzonspor'da defans problemi sezon başından beri gündemde. Güneş'in acilen buraya takviye yapması gerekiyor. Trabzonspor'un sezon başı dahil yaptığı en iyi transfer Olcan. Bu futbolcu, Trabzonspor'da ikinci bir Burak olacak. Güneş'in vazgeçilmezlerinden biri de Adrian olmalı. Olcan ve Adrian ikilisi öncelikle Trabzonspor'a, sonra da Burak'a hayat verir. Özkâhya ve Göçek Geçtiğimiz hafta futbolda çifte standardın en açık örneğini yaşadık. Trabzonspor-Manisaspor ve G.Saray-İstanbul B.Belediye maçlarında benzer iki hareket, çifte standart adına adeta ders niteliğindeydi. Trabzonspor-Manisaspor karşılaşmasında Glowacki, Isaac'le yaptığı ikili mücadelede rakibinin bileğine bastı ve bunu top yokken de sürdürdü. Hüseyin Göçek, bu hareket karşısında bırakın kart göstermeyi, faul bile çalmadı. Oysa kurallar bu hareket için kırmızı kart diyor!.. Aynı olayın bir benzeri G.Saray-İstanbul BB maçında yaşandı. Semih, Webo ile girdiği ikili mücadelede yatarak topa dokundu. Brezilyalı oyuncu istemeyerek Semih'in bileğine bastı. Maçın hakemi Halis Özkahya bunu kırmızı kartla cezalandırdı. İki hareket de birbirinin aynısı!.. Ama gel gör ki, Göçek ve Özkahya farklı kararlar verdi. Glowacki'ye verilmeyen kırmızı kart kadar, Webo'ya gösterilen kırmızı kart, Türkiye'de çifte standardın çok açık bir göstergesiydi. Bu kelimeler "cız" Bildim bilesi, "Kapalı salon", "Düz koşu", "Endirekt serbest atış" sözlerine takıntılıyım!.. Dünyada öyle bir salon gösterin ki üstü açık olsun. Düz koşu; peki bunun eğri koşusu nasıl oluyor? Veya eğri koşan hiç futbolcu var mı? Endirekt serbest atış; hem endirekt, hem de serbest (!) bu olsa olsa bizim futbolumuzda olur. Serbest atış isminden de anlaşılıyor; tek vuruş halinde kullanılan atışlar... Endirekt ise topun ikinci bir kişiyle temas etmesi. Ne yazık bu karıştırılıyor. Bunlar bir tarafa, işin daha acısı futbolcuların ofsaytı rakip sahadan atmaları. Bunu yapanların çoğu da milli takım düzeyinde oyuncular. Kısaca neye niyet etsek elimizde kalıyor. Avcı'yla gündem dışı! Geçtiğimiz hafta çiçeği burnunda Milli Takım Antrenörü Abdullah Avcı, üniversite öğrencileriyle buluştu. Benim için burada Avcı'nın ne konuştuğu veya ona ne gibi sorular sorulduğu çok önemli değil. Dikkatimi çeken Avcı'nın, kılık kıyafeti idi. Böyle seçkin bir topluluk önüne Avcı'nın, yaka bağır açık bir durumda çıkmasını açıkçası yadırgadım. Abdullah Avcı gibi saygın ve herkesin takdirini toplayan birinin bu davranış içinde olmasını doğrusu hayretle karşıladım. Acaba bu konuda Abdullah Avcı uyarıldı da genç teknik adam bunu önemsemedi mi? Milli Takım antrenörlüğü, kulüp antrenörlüğüne benzemez. Her şeyinle ölçülü olmak zorundasın. Çünkü 70 milyonu temsil ediyorsun. Benim bu söylediklerim, sakın yanlış anlaşılıp, belden aşağı vurma diye yorumlanmasın. Çünkü ben Avcı'nın, Milli Takımın başına getirilebilecek en iyi isim olduğunu her seferinde söyledim ve destek verdim.