Hiç yoktan iyidir!

A -
A +

Trabzonspor tarihi bir fırsatı kaçırdı. Ama bu biraz da rakiplerden kaynaklandı. İnter İnter gibi oynasa Trabzonspor, Şampiyonalar Ligi'nde üst tura çıkma imkânını yakalamış olacaktı. Bordo-mavililer, Lille karşısında belki de grubunda oynadığı maçların en iyisini ortaya koydu. Fransız takımını gözünde büyütmese ve son 10 dakikada golü düşünse, Trabzonspor, hedefine ulaşmış olabilirdi. Ama bu da güzel. Trabzonspor, Lille karşısında iyi oynamasına rağmen bir şanssız gol yiyip Avrupa'ya veda edebilirdi. Her şeyde bir hayır var; bakarsınız Trabzonspor da tıpkı Galatasaray gibi bu kupada final oynar ve şampiyon olur. Maç kritik duruma girdiğinde bence teknik direktör devreye girmeli ve bazı riskleri göze almalıdır. Güneş, en azından son on dakika tamamen hücumu düşünmeliydi. Güneş, Burak'ı çıkarmak yerine çift santrfora dönmeliydi. Eğer böyle olsaydı, ümitlerini yalnızca galibiyete bağlayan ve riskli oynayan Lille'i mağlup edebilirdi. Ama her şeye rağmen bu kısıtlı kadrosuyla hem de İnter gibi bir takımdan iki maçta 4 puan alan ve Avrupa'da yoluna davam eden Trabzonspor'u kutluyorum. Her şey Avcı'nın elinde Milli takımın çiçeği burnunda teknik adamı Abdullah Avcı, kolları erken sıvadı. Avcı, Türkiye'de oynanan lig maçlarını "radar gibi" bir orada bir burada izliyor. Ama bence burada önemli olan Abdullah Avcı'nın maçları izlemesinden çok milli takımı seçerken nasıl bir politika izleyeceğidir! Yani Avcı, milli formanın tapusunu üç büyüklerden alabilecek mi!? Yoksa diğer teknik adamlar gibi üç büyüklerin dışındaki karşılaşmaları göstermelik olsun diye mi izleyecek? Şimdiye kadar bu göreve gelen birçok teknik adam, futbolcu arayışı için Türkiye'yi sözüm ona taradı ama milli takım yine üç büyüklerden oluştu. Bir de benim aklımı kurcalayan bir soru var; Avcı, Belediyespor'un başında iken, kendi takımından hiçbir futbolcunun milli kadroya çağırılmayışından şikayetçiydi. O zaman şimdi hodri meydan, her şey elinde, isterse milli takımı Belediyespor'dan oluşturabilir! Kimse ona bir şey diyemez! Hiç şüphesiz Abdullah Avcı'nın eline çok büyük bir fırsat geçti; bu fırsatı iyi kullanması durumunda Avcı,Türk futboluna ismini altın harflerle yazdırabilir. Terim ve Kocaman Derbilerin derbisi, Galatasaray-Fenerbahçe maçı son yılların en mükemmel oyununa sahne oldu. Bu da gösterdi ki, Türk futbolunun lokomotifi dört büyüklerin kendi aralarında oynadığı maçlar her şeyin üzerinde! Bu iki takım, bırakın resmi, gazozuna bile maç yapsa, her zaman kulaklarda hoş seda, gözlerde temaşa zevki bırakıyor! Ezeli rakipler derbiye çok iyi hazırlanmış. Galatasaray'ın en büyük üstünlüğü Fatih Terim'di. Terim, hem sahaya sürdüğü on bir, hem de futbolcuların kulaklarına fısıldadıklarıyla Aykut'tan bir adım öndeydi. Yani Galatasaray'ın en formda adamı Terim'di! G.Saray 90 dakika boyunca kazanmak adına ne gerekiyorsa yaptı. Fenerbahçe'nin, Galatasaray karşısında bu kadar ezildiğine son yıllarda şahit olmadım. Bu biraz da Aykut Kocaman'dan kaynaklandı. Kocaman hem sahaya yanlış kadro sürdü, hem de Alex gibi bir oyuncuyu çok yanlış bir yerde oynattı. Galip gelen takım bozulmaz diye bir kural vardır; Kocaman bunu hiçe sayarak Stoch'u, bir hafta önce iki gol attığı için sanki cezalandırdı ve yedek kulübesinde oturttu. Bu da yetmiyormuş gibi Alex'i direkt santrfor oynattı. Bütün bu yanlışlıklar, Galatasaray'ın ekmeğine yağ sürdü. Eğer Volkan o kurtarışları yapmasa 7 Aralık 7-0'a dönüşebilirdi! İkinci yarıda Alex esas yerine, Stoch sahaya sürülünce işler düzeldi ama atı alan da Üsküdar'ı geçmiş oldu. Bu maçın, Volkan'la birlikte ikinci bir kahramanı Fırat Aydınus'tu... Bana göre Türkiye'de eğer hakem adına bir şeyler yapılacaksa bunun adı Fırat Aydınus olmalı.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.