İki Avrupalı, kendilerine yakışır gibi oynadı. Her ne kadar önce gol yememeyi, sonra da atmayı düşünseler de yine de seyri güzel ve heyecanı yüksek bir futbol ortaya koydular. Trabzonspor ve Beşiktaş, hem ferdi yetenekleri üst düzeyde futbolcularıyla, hem de takım oyunlarıyla kazanmak adına her şeyi yaptı. Güneş'in, sahaya sürdüğü takım, Trabzonspor'un ideal on biri. Ancak Adrian'ın bu on birin dışında kalmasına benim gönlüm razı olmuyor. Çünkü Polonyalının gerçekten bu takıma ayrı bir güç verdiğine inananlardanım. Peki, bu durumda Güneş ne yapacak, ya Adrian'a bir yer bulacak, ya da Federasyondan maçların 12 kişi oynanmasını isteyecek! Trabzonspor, Avrupa maçlarında ayrı ligde ayrı oynuyor diyordum; bu karşılaşmada da beni yanıltmadı! Ancak güzel futboluna çok acemice yapılan bir penaltıyla gölge düşürdü. Çünkü güzel futbol akıllarda kalmıyor, kalan tek şey; alınan veya kaybedilen puanlar. Kaleci Tolga'ya bir şeyler olmuş (!) gelen her topu, kucağından sektirdi; bunlardan biri de penaltıya neden oldu. Penaltıyla hem üç puan hem de Celustka gitti! Burak'a kimse kötü oynuyor diye yüklenmesin (!) Messi'nin bile kötü oynama opsiyonu olduğunu düşünürsek, Burak'a da, bunu tanımalıyız! Beşiktaş, bütün ümidini Quaresma'ya bağlamış. Portekizli, bunu bildiği için, kendini çok sıkmıyor. Ayağına geldiği zaman topu iyi kullanıyor ama top onda olmadığı zaman ortalarda yok. Attığı penaltıyla kurtarıcı oldu. Arada bulasın! Hilbert ile Ekrem'in aynı hatta oynamaları çok lüks; bir işi iki kişi yapıyor gibi! Orta sahada Ernst, Beşiktaş'ta en göze batan futbolcuydu. Fırat Aydınus kırılma noktası! Maçın hakemi Fırat Aydınus, 90 dakika boyunca teraziyi eşit tuttu. Çaldığı düdüklerle güven verdi. Maçın kırılma anı olan penaltı ve kırmızı kart konusunda bana göre haklıydı. Zaten, Celustka'nın da itiraz etmemesi kararın ne kadar doğru olduğunu gösterdi.