Trabzon F.Bahçe maçına dikkat!

A -
A +

Trabzonspor, şampiyonluk yolunda 9 puanı garanti olarak görüyorsa yanılır. Çünkü ikinci yarıda maçların büyük bir bölümü "sahanın dışında" geçeceğe benziyor. Trabzonspor'un "kulis" zenginliğinin üç büyüklere göre daha zayıf olduğu düşünülürse, masa başında işi oldukça zor. 1996'da yaşananlar büyük bir örnek... O yıl şampiyonluk, "oldubittiye" getirilerek adeta Trabzon'un elinden alınmıştı. Şimdi gelişen olaylar, sanki 1996'nın habercisi gibi. Birileri, Trabzonspor'un iyi gidişine "çomak" sokmak istiyor. Kendi başarısızlıklarını örtmeye çalışıyor. MHK'ya ve federasyona yapılan baskılar ortada. F.Bahçe'nin hakemler üzerindeki söylemleri bir tesadüf değil. F.Bahçe-Trabzonspor maçına yaklaşık üç hafta olmasına rağmen, MHK Başkanı Oğuz Sarvan'a, bu maçı yönetmesi için Bülent Yıldırım, M.Kamil Abitoğlu ve Bünyamin Gezer'in isimleri verilmiş bile! Başkan Aziz Yıldırım'ın, hakemler hakkında yaptığı zehir zenberek açıklamalar karşısında Sarvan'ın sessiz kalması, oldukça düşündürücü. Trabzonspor Yönetimi ise hâlâ centilmenlik mesajları yayımlama konusunda birbiriyle yarışıyor. Şenol Güneş, "rakibimiz yok dostlarımız var" derken, çok fazla iyi niyet gösterisinde bulunuyor. Oysa "kazın ayağı" öyle değil. "Kurtlar" arasında dans ediyorsun (!) ne olduğunu anlayamadan tepe takla gidiverirsin. Son söz; Trabzonspor şampiyon olmak istiyorsa, hem sahada hem de masada galip gelmelidir!.. Kraldan çok kralcı olmak Kraldan çok kralcı olmakta üstümüze yoktur. İlk yarının sonuna yaklaştıkça, kulüplerimiz yabancı oyuncularından dolayı bir "kaos" yaşar. Bunun sebebi de "yılbaşı"dır. Ülkemizde oynayan yabancılar, "christmas" tatili için futbol dışında (!) her türlü oyunu oynarlar. Bu yüzdendir ki takımlar son maçlarını servet ödedikleri bu futbolculardan mahrum olarak oynamak zorunda kalır. Bunun tek sebebi, kulüplerin yabancılara verdikleri sonsuz imtiyazdır. Futbol Federasyonu da futbol takvimini yaparken buna çanak tutar. Futbolumuz yılbaşından haftalar önce tatile girerken, nedense yılbaşının gerçek kişileri Avrupa, yılbaşı uygulaması yapmaz. Nitekim yılbaşının ertesi günü İngiltere Ligi bütün hızıyla devam etti. Bu onların suçu değil. Suç, onlara bu hakları tanıyanlarda. Türkiye'deki yabancılar, yılbaşı yaklaştığında adeta "lütfen" oynuyor. Üstelik abuk-sabuk kart görerek mesleklerine ihanet edenler bile oluyor. Ama yine de el üstünde tutuluyor.Türk futbolcusu, kendi liginde, "figüran" olmayı hiçbir zaman hak etmiyor. Bunun için kulüpler ve Futbol Federasyonu bu konuda kendilerine düşeni vakit geçirmeden yerine getirmelidir. Televizyonda maç izlemek zül!.. Spikerler saç-baş yolduruyor. Sanki televizyonda değil, radyoda maç anlatıyorlar. Karşılaşmayı seslendirirken söylemedikleri tek şey futbolcuların ayakkabı numaraları! Bir de Türkçe'yi paramparça edenler var ki, adamı çileden çıkarıyor. "Sarılacivert"i sarı "la"civert diyen spikerler var. Doğan Yıldız ve üniversite yıllarından arkadaşım Ümit Aktan'dan sonra maç spikerliği ne yazık ki bitti. Kadife sesli Yıldız ile, anlatımdaki başarısının yanında yorumlarıyla maça ayrı bir renk katan Aktan'ı, çok ama çok arıyorum. Bence bir spiker için ekran bulunmaz bir nimet. Ancak bu nimeti bazıları hor kullanıyor. Size bir örnek: Televizyonda bir maç izliyorum. O da ne? Spiker maçı bıraktı, kendilerine çekilen ziyafetten söz etmeye başladı. Neler yediklerini, içtiklerini ballandıra ballandıra anlattı durdu. Bu da yetmiyormuş gibi yanında yorum yapan eski teknik direktörlerden biri de, spikerin unuttuğu yemeklere ekleme yaptı. Maç, maç olmaktan çıktı yemek programına döndü. Benim zamanımdaki gazeteciler, yemek davetlerine belki başka bir anlam çıkar diye katılmamak için köşe bucak kaçardı! Şimdi ise yenilen yemekler 70 milyona anons ediliyor. Gazetecilik adına en büyük erozyonu, ekranda yaşadık diye düşünüyorum...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.