Trabzonspor, CSKA önünde büyük bir fırsatı tepti. Bu tür maçlarda rakibin 15 dakika bile eksik oynaması büyük avantajdır. Trabzonspor, CSKA önünde ne yazık ki bu avantajını kullanamadı. Ben hiç bir zaman 10 kişi kalan bir takımın bazı sebeplerle (!) rakibe göre avantajlı olacağını kabul etmiyorum. Çoğu kez 10 kişi kalan takımın rakibine karşı daha iyi motive olduğunu ve her futbolcunun ikişer kişilik oynadığı yazılır çizilir. Bunların hepsi soyut fikirler. Somut olan, 11 kişi oynayan takımın avantajlı olduğudur. Böyle bir durumda eğer 11 kişilik takım rakibine üstünlük sağlayamıyorsa, bunun sebebi kenar yönetimdir. Ben CSKA'nın 10 kişi kaldığı bölümde Güneş'in defanstan bir kişi eksilterek hücuma dönük bir fazla adamla oynamasını beklerken, Güneş o bildiğimiz klasik değişikliğini yaparak sanki ortada bir şey yokmuş gibi devam etti. Bir teknik direktörün böyle durumlarda inisiyatifini kullanarak rakibe üstünlük sağlaması, onun kariyerini ve bilgisini gösterir. Güneş'in bilgisinden ve kariyerinden hiç şüphem yok; hatta onu örnek gösterenlerdenim. Ama yine de Güneş, böyle maçlarda bu farklılığını göstermelidir. Trabzonspor Şampiyonlar Ligi'nde yoluna devam etmek istiyorsa, son iki maçtan en az dört puan çıkarmalı. Aksi bir durumu düşünmek bile istemiyorum... Misyon ve kariyer maçları Milli Takım çok önemli iki maç oynayacak. Hırvatlarla yapacağımız iki karşılaşma bizim için ileriye ışık tutacak. Bu tür maçlarda saha içi olduğu kadar, saha dışında yapılacak hazırlıklar da çok önemli. Hiddink ve Oğuz Çetin, dünya ve Avrupa üçüncülüğü kazanmış bir ülkenin bu turnuvanın da dışında kalması halinde misyonunun biteceğini, kariyerinin zedeleneceğini bilmesi gerek. Bunun içindir ki, Hırvatistan maçları bizim için çok ama çok önemli. Sahaya çıkacak on birden, yedek kulübesindeki futbolculara kadar çok ince hesaplar yapmak zorundayız. Hiddink, bunu yapacak kariyerde bir teknik adam ancak yapılan eleştirilerden dolayı abandone olmuş durumda. Bunun için Çetin devreye girmeli. Bu maçlarda puan geçerli olmadığı için, atılan ve yenilen her golün büyük önemi var. İlk maçı evimizde oynayacağımız için bence avantajlıyız. Sahamızda alacağımız 1-0'lık bir galibiyet bile bizi finallere götürebilir. Çünkü ikinci maçta ipler bizim elimize geçecek. Dahası rakibin bütün eksik ve güçlü yönlerini bilerek ikinci karşılaşmaya çıkacağız. Türk futbolu, Avrupalı olup olmadığını bu 2 maçta gösterecektir. Nikoliç'in dürüstlüğüne diyecek yok! Alex'in, Karabükspor maçında kırmızı kart görmesi memleket meselesi oldu!.. Benim garibime giden, dirseği yiyen Nikoliç'in, "Canım yandığı için kendimi yere attım. Pozisyon kırmızı kart değildi" açıklaması. Nikoliç, bir taraftan itiraf ediyor, diğer yandan itirafı ile çelişkiye düşüyor. Canı yandığı için kendini yere attığını söyleyen oyuncu, kırmızı kartı eleştiriyor!.. Peki Nikoliç'e sormazlar mı, "Dirsek suratına gelmediyse nasıl oluyor da acı hissettin ve üstelik ölüyormuş gibi kendini yere attın." Nikoliç, eğer Alex'i kurtarmak istiyorsa dirseğin yüzüne geldiğini ama bunun kasıtlı olmadığını söylemelidir. Yaşadığı ile konuştuğu çok çelişkili. Bu itirafı sahada hakeme yapsaydın da Alex'i kurtarsaydın daha iyi olmaz mıydı? Ama bir gerçek var ki, bu iş çok abartıldı ve kabak tadı verdi. Eğer atılan Bekir veya Orhan Şam olsaydı, inanın değil Nikoliç, F.Bahçe bile işin üzerine gitmezdi. Ama bu Alex olunca iş değişti; hele hele böyle bir tanık da çıkınca F.Bahçe haklı olarak işin üstüne gitti. Bir de benim anlayamadığım maçın gözlemcisi Erol Ersoy'un, daha hiç bir şey ispatlanmadan Aytekin Durmaz'ın defterini oracıkta dürmesi!.. Bu ülkenin insanı Ersoy'u, Hagi olayından çok iyi biliyor ve tanıyor. Alex'in başına gelen, Servet'in ve Sabri'nin başına da geldi. Ama nedense bu gürültünün onda biri olmadı. Her iki futbolcunun gördükleri kırmızı kartın haksız olduğu, yine bu basın tarafından yazılmıştı. Bu çifte standart, futbolumuzda yaşandığı sürece biz, "Annemizin liginden" öte gidemeyiz!.. Ismarlama penaltı! Şimdi yeni moda penaltı kazanamayan takımlar, ısmarlama penaltı istiyor. Pes doğrusu. Dünyanın neresinde böyle bir şey görülmüş ve duyulmuştur. Penaltı atamıyormuş, bunu gazeteye beyanat olarak veriyor. Bıraktılar takımlarının durumunu bir kenara, basın yoluyla penaltı aramaya koyuldular!.. Ne kadar acayiplik ararsan bizim futbolda. Diyeceksiniz ki; böyle başa böyle traş!.. Bir teknik adamın böyle bir beyanatta bulunması hem komik, hem de düşündürücü. Hakemlerimiz zaten şu sıralarda topun ağzında. Bu teknik adam, işi daha da zora soktuğunun farkında değil. Ligde zaten çok garip şeyler oluyor. Antrenör, hakemin elini sert sıkıyor ceza kuruluna veriliyor. Teknik direktör futbolcusunu sahadan çıkarmak için sözünü geçiremiyor. Şimdi de bunlara, "Bana penaltı verilmiyor" gibi bir saçmalık eklendi. Anlayacağınız, ligin gidişatı gidişat değil. Her yerden bir çatlak. Böyle giderse bırakın play-off'u, ligin sonunu bile göremeyeceğiz!..