Dış politika içimizde!

A -
A +
Dış politika meselelerinin bu denli sıklıkla kullanılan bir iç politika enstrümanı hâline geldiğini tarihimiz boyunca görmemiştik. Daha önceleri kahvehanelerde, evlerde, arkadaş sohbetlerindeki gündemimiz, iktidarın dış politika hataları veya başarıları olmazdı. Üst politika kategorisinde kurgulanan "dış dünyayla lişkilerimizi" bir teknik mesele olarak algılar, Devlet-i Ali'nin kararlarının arkasında durmayı vazife bilirdik.
Siyasi partiler de dış politikayı iç siyasi rekabetlerinin konusu yapmazlardı.
Devletin diplomasi bürokrasisine ve temel ilkelerine güvenilir, direksiyonun emin ellerde olduğu düşüncesinden hareketle, eleştiriler sınırlı tutulurdu.
Oysa bugün gelinen noktada devletin dış politika stratejisi, üzerinde en çok fikir yürütülen, en fazla eleştirilen ve de en fazla da sahiplenilen konu durumunda. Kimsenin ekonomiyi, eğitimi, sağlığı falan konuştuğu yok. Oldukça teknik bir alan olmasına rağmen dış politika 7'den 70'e herkesin gündelik sohbet alanı. Kadınların altın günlerinden ilkokul bahçesine, kasaptan manava, kuaförden alışveriş merkezi kafesine kadar her yerde Suriye, Mısır, İran, füze sistemi, enerji meseleleri konuşuluyor.
İç politikadaki hemen her olay bir ucuyla dış politikaya bağlanıp, dışişleri bakanlığı "her şeyden sorumlu bakanlık" konumuna yerleştiriliyor. Terör eylemlerinden ekonomik dalgalanmalara, demokratikleşme sorunlarından, tarım fiyatlarına uzanan bir eksende dış politikamız tekrar tekrar masaya yatırılıyor. Siyaset, iktidarı ve muhalefetiyle dışişleri şablonunun içerisine yerleştiriliyor.
Bunun türlü nedenleri arasında kanımca en önemlisi Türkiye'nin ekonomisiyle, siyasetiyle, idealleriyle artık içe dönük bir ülke olmaktan çıkması ve birkaç yüzyılda iyice kökleşen "dışarısı çok kötü", "etrafımız düşmanlarla çevrili" söylemini terk etmesi yatıyor. Ülkemiz artık büyük bir sanayi gücü ve üretimini ülke dışına taşımak, pazarları genişletmek arayışında. Tıpkı dünyanın diğer başat aktörleri gibi artık Türkiye de dünya sathında etkinlik peşine düşmüş durumda. 
Sınırlar artık düşmanlara karşı koruyucu duvarlar değil, yayılmayı engelleyici bariyerler niteliğini taşıyor. Ticaret yapmak, kültürel ilişkileri geliştirmek, insan mobilitesini artırmak ancak bu bariyerlerin ortadan kaldırılması hâlinde mümkün. Dış politika bundan böyle ideolojik değil, işlevsel olarak yapılandırılmak durumunda. Çok boyutluluk, uluslararası ticaretin altın kuralı. Her yeri pazar olarak algılamak ve mutlak surette çatışmalardan uzak durmak zorunluluğu var. Dış politika diye bir şey yok, her şey iç politika bundan böyle. Üstelik bu yolu biz seçtik ve neredeyse "kutsallaştırdığımız" sanayileşme yolunda son yıllarda hayli hızlı yürüdük. Tam da bu yüzden artık etrafı düşmanlarla değil, pazarlarla çevrili bir ülkeyiz...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.