Amerika ile Avrupa'nın farkı

A -
A +

Alman Hıristiyan Demokrat Birliği Partisi (CDU) Genel Başkanı Angela Merkel'in sözleri bizi şaşırtmadı. Özellikle Avrupalı Hıristiyan demokratların büyük bir çoğunluğu AB'yi bir "Hıristiyan Kulubü" olarak görüyorlar. Dolayısıyla, onlara göre Türkiye halkının Müslüman olması AB'ye giriş için engel teşkil ediyor. Nitekim, aynı grup; Hıristiyanlığı hazırlanmakta olan AB Anayasasına koydurmak için girişimde bulunmuştu. Bununla birlikte Avrupa'nın genelinde iktidarda bulunan partiler sosyal demokratlardır. Bu durum; Türkiye bakımından bir şanstır. Angela Merkel, sözünü esirgemeyen dobra dobra konuşan bir siyasetçi. Nitekim, Türkiye'yi ziyaretinde düşüncelerini; Başbakan Erdoğan'ın yüzüne karşı, açık yüreklilikle ortaya koydu: "... Şu an için Türkiye'nin AB'ye üyeliğine destek vermediğimizi, buna olumlu bakmadığımızı söylemek istiyorum. Biz Türkiye'ye şu an için imtiyazlı ortaklık önermek istiyoruz. Türkiye'nin AB'ye giden yolunu bu şekilde desteklemek istiyoruz." Merkel, her ne kadar "İmtiyazlı ortaklığın" 2. sınıf üyelik anlamına gelmediğini ifade etmiş olsa da, bu durumun başka manaya geldiğini kimse iddia edemez. Çünkü AB'nin tarihinde böyle bir uygulama mevcut değildir. Birliğe dahil edilen ve dahil edilmesi beklenen hiçbir ülkeye bu denli bir muamele yapılmamıştır. Problemli bir ülke birliğe alınır mı?!. AB'nin kriterleri bellidir. Türkiye, bu kriterleri, başkalarından aşağı kalmayacak derecede yerine getirmiştir. 1 Mayıs 2004 tarihinde Kıbrıs, Polonya, Romanya gibi ülkeler dahil, 10 ülke AB'ye girmiş olacaktır. Bu üç ülkeyi özellikle yazdık ki, bunlardan hiçbir tanesi AB'yi hak etmiş değildir. Bir kere; AB, problemli bir ülkeyi birliğe dahil edemez. Kıbrıs bu durumun tipik misalidir. Polonya ve Romanya gibi ülkeler de daha dün komünizmden çıkmış; ne ekonomik, ne sosyal ve ne de siyasal açılardan AB'nin normlarına ulaşabilmiş ülkeler değildir. Bununla beraber, birliğe alınmalarında bir beis görülmemesi; onların "Hıristiyan" olmalarının dışında neden kaynaklanabilir? Daha geçen hafta, Dışişleri Bakanımız Abdullah Gül ile birlikte Polonya'daydık. Polonya, her bakımdan Türkiye'den çok geri olan bir ülke. Polonya halkının (diğer Doğu Avrupa ülkelerinde de aynı şekilde) kafasında daha serbest piyasa anlayışı bile oluşmamış durumda! Ne belli başlı bir üretimleri, ne ticaretleri var. Bununla birlikte, 70-80 milyar dolara yakın dış yardım alabilmişler! Türkiye birliğe dahil olmadan Gümrük Birliğine girdi. Türkiye'nin Gümrük Birliğinden doğan kayıpları bile telafi edilmedi. Oysa, aynı durumdaki İspanya'nın, Gümrük Birliğinden dolayı meydana gelen kayıpları yüzde 80 dolayında telafi edilmişti. Türkiye'ye yapılan bu muamele "çifte standart" ve ikinci sınıf üyelik değil de nedir? ABD, Avrupa ile aynı görüşte değil! Halbuki, AB; halkı müslüman olan Türkiye'yi içine almakla kendi zincirlerini de kırmış olacak: Medeniyetler çatışması yerine medeniyetler uzlaşmasının en güzel örneğini vermiş olacak. ABD, Avrupa ile aynı görüşte değil. ABD, Türkiye'nin AB'ye girmesini istiyor ve destekliyor. Başbakan Erdoğan'ın işaret ettiği gibi: "Eğer biz diyorsak ki, (AB bir Hıristiyan Kulübü değildir), işte o zaman bunun ispatı, Türkiye'nin oraya katılımı olacaktır veya Türkiye'nin kabulü olacaktır. Bu başarıldığı andan itibaren, AB dünyaya daha güçlü olarak çıkacaktır. Çok daha güçlenerek çıkacaktır. İnanıyorum ki, AB üyesi ülkeler de bu konudaki gerekli hassasiyeti gösterecektir."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.