Türkiye'mizde kuvvetler ayrılığına dayanan demokratik bir sistem vardır. Ağır aksak işler; eksikleri gedikleri bulunur, kâmil manada değildir ama, netice itibariyle demokratik bir sistemdir. Zaten, dünyanın hiçbir ülkesinde demokrasi, bütün kurum ve kuruluşları ile ve kâmil manasıyla başlangıçta kurulabilmiş değildir. Zamanla eksiklikler giderilmiştir. Burada esas olan, demokrasiye duyulan ihtiyaç ve özlemdir! Bu niyet olduktan sonra; gerçekte milletin özlem ve beklentilerini ifade eden demokratikleşme zor olmasa gerektir. Yeter ki, seçilenler, yani Parlamento kendilerini seçenleri layıkıyla temsil edebilsinler! 50 yılı aşkın demokrasi tecrübemizde bizim geciktiğimiz ve şu an olması gereken yerde olmayışımız tarihi bir gerçektir. Bu durumumuzu yalnızca biz değil, bütün dünya alem bilmekte ve söylemektedir! O yüzden değil midir ki, AB'ye üye olmak isteyişimizde önümüze devamlı surette Kopenhag Kriterleri'ni, bunlar olmazsa olmaz diye dayıyorlar! Türkiye'nin gerçek demokrasiye geçişteki esas zorluğu yalnızca seçilmişlerden mi kaynaklanıyor? Onları da aşan zorluklarımız var mı? Mesela; bunların başında; iğneyi kendimize kabilinden medya gelmektedir! Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde bizdeki medya anlayışı ve uygulanışı yoktur! Bu, neden böyledir? Medyanın bu denli pervasızlığında, kusur yalnızca kendisinde midir? Parlamento, yazılı ve görsel medya ile ilgili kanunları çıkarırken devamlı suretle çekingen davranmış; adeta medyadan ürkmüştür! Eğer bir ülkede medyanın önemli bir kısmı sorumsuz ve tek kelime ile aynen tabiriyle söylüyorum 'bozguncu' yayın yapabiliyorsa ve de bu yayınlar, karşılığı olarak cezasını görmeyip çekmiyorsa, o ülkede hak ve hakikat namına hiçbir oluşa imkan ve ihtimal yoktur! Olabiliyorsa; tamamen tesadüfidir veya bu bir kısım medyanın gözünden kaçmıştır! Bu tür medyanın yayın yapabildiği ülkede asla gerçek bir hukuk düzeni, dolayısıyla gerçek bir demokrasi kurulamaz! Kamu adına ve kamuyu bilgilendirip yönlendirici mahiyette yayın yapan medyanın gücü su götürmez bir gerçektir. Bu gücü çala kalem ve fütursuzca ağızlarına geldiği gibi kullanan medyaya kim dur diyecektir? İş, dönüp dolaşıp yine Parlamento'ya dayanıyor. Bakınız; AK Parti Hükümeti kurulduğu günden beri bir kısım medya, yemiyor içmiyor; masa başında ürettiği haberlerle Askerle Hükümeti karşı karşıya getirmek istiyor! Bu işe birinci hedef olarak seçtikleri Meclis Başkanı sayın Bülent Arınç'la başladılar ve el-an onunla devam etmekteler! Bu tür yayınların görünen hedefi Meclis Başkanı olsa da, esas itibariyle yıpratılan; karşılıklı getirilmek istenen bütün kurum ve kuruluşlardır! Akıllarınca iki yumurtayı tokuşturup birini kırıyorlar; çatlattıkları diğer yumurtayı ise görmezlikten geliyorlar! Bu tür yayınlarla hiçbir şey yapamazlarsa da, gündem teşkil etmeyi pekala beceriyorlar ve koca ülkeyi, sade suya tirit bu denli gündemlerle meşgul etmeyi başarıyorlar! AK Parti'nin Meclis'te ezici bir çoğunluğu vardır. Yarından tezi yok; Avrupa'nın en ileri, demokratik ülkesindeki kanunları aynen alıp çıkarmak ve tatbik mevkiine koymak zorundadır! Bugüne kadar olduğu gibi, iktidar-medya ilişkisine bir son vermeli ve herkes hakkını ve haddini bilmelidir. Bilmeyene de bildirmelidir!