Hiç kimse mugalâta yapmasın; BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın, hazırlayıp yakında Kıbrıs'ta iki kesimin referandumuna sunulacak 5. plân, Türkiye ve KKTC'nin taleplerini büyük ölçüde karşılıyor. Yine hiç kimse Kıbrıs'taki "statüko"nun bu şekilde devam etmesini isteyemez, istememeli. Zira, 1 Mayıs 2004 tarihi itibariyle Güney Kıbrıs Rum Kesimi AB'ye resmen giriyor! TBMM'deki Kıbrıs müzakerelerinde, CHP Genel Başkan Yardımcısı, eski büyükelçi Onur Öymen, Güney Kesiminin AB'ye girişinin uluslararası anlaşmalara aykırı olduğunu beyanla AK Parti hükümetini suçladı! Halbuki, bu durum yani Rum Kesimi'nin AB'ye girişinde; ta 1995'teki müracaatlarından, 1999'daki tarih almalarından AK Parti hükümetinin ne gibi bir kusuru olabilir? AK Parti iktidarı, kendinden önceki hükümetler döneminde vuku bulan ve o vakitler sessiz kalınan gelişmelerin neticesi ile karşı karşıya kalmıştır. Daha açık ifadesiyle AK Parti hükümeti Kıbrıs konusunu tam tabiriyle bir ateş topu olarak kucağında bulmuştur. Şimdi "şahin" kesiliyorlar!.. Hatırlatmakta fayda var: DYP-CHP (Tansu Çiller-Deniz Baykal 1995) koalisyonu döneminde, Türkiye'nin Avrupa Gümrük Birliğine kabulüne karşılık olarak, Güney Kesiminin AB'ye müracaatına göz yumulmamış mıdır? Başbakan Tayyip Erdoğan'ın işaret ettiği gibi, o vakitler bu durum karşısında susanlar, şimdi ne oldu da "şahin" kesiliyorlar? Aynı şekilde; 1999'da da Güney Kesimi AB'ye giriş için tarih aldı. Sayın Denktaş ve o günün hükümetleri (Ecevit-Yılmaz) neden sustular? Yoksa, 1 Mayıs 2004 tarihinin gelmeyeceğini mi düşündüler? İşte bugün o tarih gelip çattı... Türkiye ve KKTC tam bir oldu-bitti ile karşı karşıya kalmıştır. AK Parti hükümeti şayet mevcut girişimleri yapmasa idi ve Türkiye ile KKTC hâlâ çözüm istemeyen taraf olarak dünyaca algılanmaya devam etse idi olacakları düşünebiliyor musunuz? Bu denli büyük hukuksuzluk ve haksızlık karşısında bile suçlu bilinmeye ve yalnızlığa itilmeye devam edilecektik! Böyle bir durumda Türkiye, KKTC halkını Kuzeyde tutabilmeye muktedir olabilecek mi? Başbakan Tayyip Erdoğan ABD'yi de yanına alarak son derece akıllı bir siyaset takip etmiş ve BM nezdinde yeniden müzakereleri başlatmayı başarmıştır. Yapılan müzakereler sonunda elde edilen plan ortadadır. Türkiye'nin ve KKTC'nin "olmazsa olmazları" metne konulmuş, bundan da önemlisi KKTC'nin dünyaca tanınması temin edilmiştir. Kıbrıs'taki "statükocu zihniyet" otuz senedir yalnızca kumarhaneleri oraya getirebilmiş; bunun yanında dışarıdan getirilen Rus kızları marifetiyle fuhuşu körüklemekten öte ne yapabilmiştir? Hamaset edebiyatıyla olmuyor! Kıbrıslı Türkü kendi vatanında tutmanın imkânı kalmamıştır. İşsiz güçsüz, istikballeri kararan gençlik, AB'ye giren Güney Kesimi'ne akın edecek! Kuzey Kıbrıs'ı; Türkiye'den gönderilip iskan ettirilen insanlarla mı elde tutabileceğiz? Şimdiye dek; çeşitli mugalâta ve hamaset edebiyatıyla Kıbrıs konusu sürüncemede bırakıldı. Ama, bu işin böyle devam edemeyeceği anlaşıldı. Çünkü; Güney Kesimi'nin AB'ye girişiyle Türkiye ve KKTC duvara toslatılmıştır. İşte hükümet, sonu duvar olan bu karanlık gidişten bir çıkış yolu bulup ortaya koymuştur. Alkışlanacağı yerde eleştirilmesi insafa sığar mı? Biz ne dersek diyelim, karar verecek olan iki kesimin halklarıdır.