Cuma sohbeti

A -
A +

Hayat hayaldir de; bu hayal bir de sıkıntı ve meşakkatlarla dolu olunca, gerçekten çekilmez hal alıyor. Ve, o vakit yerin altı, üstünden daha hayırlı oluyor. İyiler, eskinin yadigarı, melek yaratılışlı iyiler; ilim, feyz ve bereket saçan örnek insanlar, birer birer aramızdan ayrılıyor. Yerleri asla doldurulamaz bu kıymetli insanların vedaı, kıyamet habercisi adeta! Âlimin vefatı, âlemin ölümü buyurmuş sevgili Peygamberimiz.. Prof. Dr. Orhan Karmış Hocamız, bir insan ömrünü, saniye feda etmeksizin ilmin; üstelik ilimlerin en şereflisi olan, 'Tefsir ilmi'nin bitimsiz deryasında kulaç atarak ve attığı her kulaçta, Allah Kelamı'nın doyumsuz lezzetini tadarak geçirdi. O'nu TGRT'de tanıdım. Fırsat buldukça yanına gittim. Doyumsuz sohbetlerinden çok istifade ettim. Beni sevdi, merhamet etti ve bana ilmiyle beraber kalbinin kapısını açtı. Orhan Karmış Hocamızı, mübarek üç aylarda, güzel bir sonbahar günü kaybettik. O'nu, Eyüp Sultan'da Mihmandar-ı Peygamberi Eba Eyyüb el- Ensari Hazretlerinin müşfik kollarına tevdi ettik. Cenab-ı Hakk, bela ve musibetin çoğunu sevdiklerine veriyor. Orhan Karmış Hocamız, böbrek yetmezliğinden uzun seneler çekti. Altı sene önce iki böbreği de iflas etmişti; böbrek nakli ameliyatı oldu. Naklolan böbrek de, vücuduyla tam intibak edemedi ve son iki senesi, haftada iki gün diyaliz makinesine girerek geçti. Onca sıkıntı ve ıstıraba rağmen, halinden şikayet etmez; sabrın en güzelini gösterir ve haline şükrederdi. Allahü tealanın, kendisine sıkıntı verip imtihan ettiği ve bu imtihan neticesinde; sabırların en güzelini görüp, meleklerine gösterdiği ve güzeller güzeli bu halle övünüp övdüğü mübarek bir kuldu Orhan Karmış Hoca. Bu ıstıraplı haline rağmen, onun kitaplar arasındaki hummalı çalışmasını görür, imrenirdim. Cenab-ı Hakk'ın nasıl ki, 'Arş'ı taşıyan büyük melekleri vardı; yeryüzünde de, O'nun ezeli ve ebedi Kelamı'nı taşıyan, büyük yaratılışlı, müstesna bir insandı Karmış Hoca. Mü'minlerin niyazı, kabirlerinin Kur'an-ı kerimin nuruyla aydınlanmasıdır. Biliyorum; Orhan Karmış Hocamız kabrine, nuru, bir ömür hizmetinde olduğu ve her soluğunda yudumlayıp tattığı Kur'an-ı kerimin feyz ve bereketiyle götürdü! O'nu, siz de TGRT'deki Tefsir sohbetlerinden tanıyorsunuz. Ama, kendisi çok mütevazı olduğundan, anlaşılması güçtü. Doğu ve Batı dillerinden 9'unu, o dilin üstadı derecesinde bilirdi. Din psikolojisine ve Din sosyolojisine derin vukufiyeti vardı. TGRT'deki çekimlerden önce, tefsir edeceği ayet-i kerimeleri, onlarca tefsir kitaplarından; tekrar tekrar bakar ve en ufak bir yanlışlığa, eksikliğe meydan vermemek için adeta çırpınırdı. Bunca rahatsızlığı ve meşgalesi arasında, kendilerine gidip; Türkiye Gazetemiz için, haftada bir gün makale yazmasını istirham ettim. Gazeteden hiç kimse, yazabileceğini tahmin etmiyordu. Arzettiğimde; ne demek efendim buyurdular; bunu şerefli bir vazife addediyorum, ömrüm ve sıhhatim el verdikçe yazmaya çalışacağım dedi. O sevdiklerine ve cennet nimetlerine kavuştu. Cenab-ı Hakk cümlemizi şefaatlerine nail eylesin. Ne kadar ağlasak, dövünsek az! Ne Orhan Karmış Hoca var ve ne de bir daha Orhan Karmış Hocalar olabilir! Şimdi, siz söyleyin sevgili okuyucularım; yerin altı mı kıymetli, üstü mü?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.