Milenyum çağında hâlâ demokratik bir anayasaya sahip olamamışsak; bunun sebepleri üzerinde oturup, derin derin düşünmeliyiz. Bilindiği üzere anayasalar toplumsal mutabakat metinleridir. Diğer bir deyişle, devletle o devleti meydana getiren fertler arasındaki uzlaşı metinleridir. Cumhuriyet tarihi boyunca yapageldiğimiz üç anayasa da demokratik olmaktan uzaktır. 1924 anayasası 2. Meclis'e yaptırılıp kabul ettirilmiştir. 2. Meclis, 1. Meclis'in bütün muhalefet unsurları yok edildikten sonra; tek parti iktidarının tek ses, tek görüş olarak ortaya çıkmıştır. Böyle bir Meclis'in oluşturduğu anayasa ne denli demokratik olabilir? 1961 ve 1982 anayasaları da, keza; Milli Birlik Komitesi'nin ve beş generalin atamış oldukları, 'Kurucu' ve 'Temsilciler' meclisleri tarafından yapılmıştır. Görüldüğü gibi bu Meclis'lerden hiçbirisi halkı temsil etmemektedir. Dolayısıyla, bunların yapıldıktan sonra halk oylamalarına sunulmaları bir şey ifade etmez. Millet, askerî idareden bir an evvel çıkmak için; 'evet' oyu vermiştir ki, bu hâl, şart olarak millete dayatılmıştı. Bugün, toplum katmanları arasında kutuplaşmadan bahsediliyor. Bunun kaynağı mevcut anayasalar değil mi? Diğer bir deyişle, bütün bu anayasalar, bu denli sorunları çözmek için hangi müeyyideleri vazetmiştir? Yeni ve demokratik bir anayasadan yana olanlar, elbette bu sorunları çözmek istemektedir. Ama, o sorunları çözmek istemeyen ve hatta onların daha da katmerleşmesini arzulayan kesimler var. Bilinmelidir ki bunlar, demokrasiyi Türk halkına çok gören zihniyette olanlardır. Bunlar, hayatiyetlerini o sorunların mevcudiyetine borçludurlar ve o sorunlardan beslenmektedirler! Tıpkı terör sorunu gibi; onun çözümüne yönelik adımlar karşısında, bazı kesimlerin nasıl hop oturup hop kalktığını, milletimiz ibretle izlemektedir.