Son bir asır içinde dünya, iki büyük savaş yaşadı. Milyonlarca insanın ölmesine ve onlarca şehirlerin yakılıp yıkılmasına rağmen, dünya rayına oturtulamadı. Oturamazdı zira, savaşanlar; birbirlerinin kemiğine musallat olup, asla adalet peşinde değildi. Şairin belirtişiyle; böyle gecenin sabahında hayır umulamazdı. Nitekim; geçen onca zamana rağmen, gözyaşı ve kan insanlıktan hiç eksik olmadı. Başta Osmanlı Devleti olmak üzere imparatorluklar paramparça edilerek; insan yığınları kanlı zorbalara teslim edildi. Aranan tek şart, mütegallibenin uşağı olunmasıydı. Baştan başa Arap ve İslam âlemi bu cümledendir. Zulüm, ilanihaye payidar olamayacağına göre; bu 'gözyaşı medeniyeti' elbet sonlanacaktı. Peş peşe duyulan bu başkaldırışların arkası gelecektir. Er ya da geç su, yatağını bulacaktır. Yunanistanlı bilim adamı Prof. Dr. Dimitri Kitsikis'in söyledikleri çok manidardı: "... Avrupa'dan kopacak Yunanistan'ı ancak Türkiye kurtarabilir. Yunanistan'da bu konuşuluyor. En koyu Yunan milliyetçileri bile birliktelikten bahsediyor, şartlar müthiş bir değişimi hazırladı. Osmanlı'dan bağımsızlığın ilan edildiği 25 Mart 1821 tarihi artık özgürlük gününden çok, çöküşün başlangıcı olarak değerlendiriliyor..." Osmanlı'dan koparılan ve sözde devlet olarak kurulan hangi ülke bağımsız olabildi? Oysa, bağımsızlık adına bu kopuş gerçekleşmişti. Her birinin halkı, kendi yöneticileri elinde esir; yöneticileri de ağababaları olan devletlerin elinde esirdi. İletişim araçlarının gelişip dünyanın her tarafına yayılmasıyla ezilen halklar uyandı. Uyanışla birlikte ayaklanmalar başladı. İstiklal arayışını hiçbir güç durduramaz. En iyi ilaç olan zaman, her şeyi törpüleyip un-ufak ettiği gibi; zorba yönetimleri de tarihin çöplüğüne havale edecektir. Bedel elbette ödenecektir ama, bu faturanın ağır olmaması için yardımcı olunmalıdır. İnsanlık bunu gerektirmektedir. Tabiatıyla şayet, o insanlık varsa! Türkiye'miz dün olduğu gibi bugün de mazlum milletlerin umudu ve gözdesidir.