367 konusu tartışmaları sürerken bir yazı yazmış ve orada "...hakimler yalnızca Berlin'de yok!" diye bir ifadede bulunmuştum. Ne kadar yanılmış olduğumu gördüm!.. Bunu yazarken Kinyas Kartal'a atfedilen bir cümle hatırıma geldi. Ulus'tan bir öküzün havalandığını ve uçarak Kızılay'a indiğini birisi gülerek ve aklınca mübalağa edip söylediğinde Kinyas Bey; "Hiç gülmeyin o anlatılan yer Türkiye ise, ben inanırım!" demiş... Anayasa Mahkemesi hukukî olmaktan ziyade siyasi bir karar verdi. Bu siyasi kararın yansımalarını ise, önümüzdeki süreçte, hep beraber yaşayıp göreceğiz. Bir kere mevcut Anayasamıza bu maddeler cumhurbaşkanlığı seçimini kolaylaştırmak için konulmuştur. 367 sayısı ile Meclis toplanabilir demek; çoğunluğu azınlığa mahkum etmektir. Zira, bundan böyle 184 milletvekilini elinde bulunduran herhangi bir parti; cumhurbaşkanlığı seçiminin yapıldığı Meclis'e gitmediği takdirde o Meclis toplanmış olmayacaktır. 184 milletvekilini elinde bulunduran parti, kendi adayında ısrar ederse ne o Meclis'i toplatır ve ne de cumhurbaşkanını seçtirir! Başka çare yok!.. Dolayısıyla bundan böyle TBMM'nin cumhurbaşkanını seçebilmesi siyasi parti gruplarının bir aday üzerinde anlaşmaları ile ancak mümkün olabilecektir. Anlaşamadıkları takdirde ise cumhurbaşkanı asla seçilemez. Bütün bunlardan çıkan netice artık bundan böyle cumhurbaşkanını halka seçtirmekten başka çare yoktur. Cumhurbaşkanlığı seçimi iki turlu olur. İkinci seçime en çok oy alan iki aday kalır ve onlar arasında yüksek oyu alan seçilmiş olur. Ki, bunun oyu da asgariden yüzde 50'den fazla olur. Milletin seçtiğine de kimsenin bir şey demeğe hakkı olmaz. O vakit ne oluyor? Millet, gökte aradığını yerde bulmuş oluyor! "Hak, şerleri hayreyler!" diye boşuna dememişler. Bu kısa sürede, böylesine önemli Anayasa değişiklikleri yetiştirilir mi; bilmiyorum. Bu işi öteden beri dillendirmekte olan Anavatan Partisi, cumhurbaşkanını millete seçtirmenin yanında ayrıca bir demokrasi paketinden de bahsediyor ama, bütün bunların gerçekleştirilme şansını doğrusu çok az görüyoruz. Başından beri söyleniyor. Mevcut parlamenter sistemde, bu yetkiler Cumhurbaşkanı'na çok fazladır. Bu fazlalık sistemi tıkamakta ve Başbakan'la Cumhurbaşkanı'nı çatışma ortamına sürüklemektedir. Mevcut iktidar, Cumhurbaşkanı'nın arzu etmediği bir parti ise, (şimdi olduğu gibi) üçlü kararnameler bile problem olmakta ve neticede ülke yönetim zaafına sürüklenmektedir. İktidarın en çok tenkit edildiği konuların başında, çeşitli görevlerin başındakilerin vekaletle o görevi sürdürdükleri gelmektedir. Asil olabilmeleri için kararnameleri cumhurbaşkanının da imzalaması gerekmektedir. İmzalamıyor; dolayısıyla iktidara kendi kadrosu ile çalışma imkânı tanımıyor! İktidar da çareyi görevleri vekaletle yürütmekte buluyor. Neden el ele veremezler?.. Bu ülkede Cumhurbaşkanı ile Başbakan neden el ele veremezler? Bu denli kısır çekişmeler değil midir ki, bizi Yunanistan'ın 4'te 1'lik gerisinde bıraktı. Onlarda kişi başına milli gelir 20 bin dolar, bizde 5 bin dolar!.. Bu durum, birilerini rahatsız etmeyebilir ama, bundan rahatsızlık duyan ve Türkiye'yi Atatürk'ün belirttiği çağdaş uygarlık düzeyine taşımak isteyenlerin de önü tıkanmasın!.. Madem siz yapmıyor veya yapamıyorsunuz, müsaade edin de birileri yapsın...