Her şeyimizin pamuk ipliğine bağlı olduğunu, başta İstanbul olmak üzere, büyük şehirlerimize ilk kar yağışında bir kere daha görüp şahit olduk. Doğu ve Güney Doğu aylarca karlar altında ama, bu durumun pek kıymeti harbiyesi olmuyor; nedense, İstanbul'a kar yağdığında, haber konusu oluyor ve gazetelerin manşetleri ile televizyon ana haber bültenlerinin birinci haberi oluveriyor! Perişanlığa teslim olan anlı şanlı büyük şehir yöneticilerimiz, önceden haberimiz olsaydı tedbir alabilirdik derken, sirkatin söylüyorlar. Çünkü; hakikaten bizim Meteorolojimiz son senelerde çok isabetli tahminler yapıp, günler öncesinden uyarıyorlar. Ama, gelin görün ki; İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı sayın Ali Müfit Gürtuna'nın belirttiği gibi; normal zamanda zenci saçını andıran İstanbul trafiği böyle bir havada nice olur? Evet, yanlış okumuyorsunuz, İstanbul trafiği ile ilgili tam 17 (yazıyla: on yedi) kurum ve kuruluş söz ve salahiyet sahibi! Yani, sahipsiz! İki ebenin olduğu yerde çocuk ters doğuyor da; 17 ebenin olduğu yerde hilkat garibesi ile karşılaşmaktan daha tabii ne olabilir? İşte, İstanbullu bu kar yağışında; bilmem kaçıncı kez bu hilkat garibesi ile karşılaştı ve canından bezercesine perişanlığı ve rezilliği yaşadı! Allah, buna sebep olanların müstehaklarını versin demekten kendimizi alamıyoruz! Bayramın birinci günü, 5 saat trafikle boğuşup; TEM'den Anadolu yakasına geçemeyip geri dönenlerden birisiyim. İkinci günü, güç bela kısmet oldu ve karşıya geçebildik! Otobanın açık olduğunu öğrenince Adapazarı'na gitmek istedik. Depremin üzerinden üç sene geçmiş olmasına rağmen, aynı hayalet şehirle karşılaştık. Otomobilinizle nehir yatağında mı, yolda mı seyahat ettiğiniz belli değil! Elektriksiz, karanlığa gömülü şehrin caddeleri lebalep su ile dolu ve adım başı; en küçüğü diz boyunu aşan çukurlarda bozulup kalmış yığınla terk edilmiş otomobil ve tabii kördüğüm olmuş bir trafik.. Merkeze 15 km. mesafede olan bir köyüne gittik. Bu köyde olmadığı gibi, merkeze bağlı bütün civar köylerde de elektrik yok. Ertesi günkü Türkiye Gazetemizin manşet haberinde okuduk. Sapanca'nın Yanık Köyü'nde, minibüse bindirilen bir doğum hastası kadın, aracın kara saplanması sonucu, hastaneye gidemiyor ve yolda doğurduğu ikiz çocuğu soğuktan ölüyor. Bu kepaze hal, merkez ve merkeze bağlı bütün yerleşim birimleri için geçerli idi. Çünkü; Bayram günlerince bir yerden bir yere intikal asla mümkün değildi. Allah razı olsun, bizim köyden Fikret Erbay isimli vatandaşımız traktörüne taktığı kar küreği ile her gün yolları açtı ve ulaşımı mümkün kıldı. Bir Fikret Erbay'ın yapabildiğini bizim belediyelerimiz yapamadı! Bayramdan sonra üç gün daha kalıp, Cuma günü döndüğümüzde, elektrikler hâlâ kesikti! Telefonlar kesikti ve yansıtıcılarda enerji olmadığı için cep telefonları da bir işe yaramıyordu. İşte; benim memleketimin hali bu! İnsana verilen değer bu! İdarecilerimizin acizliği ve vurdumduymazlığı bu! Ankara'da kırmızı halılarda arz-ı endam eden yetkililerimize; özellikle Sakarya ilimizin milletvekillerine saygıyla (!) arz olunur!