CHP, malum Cumhuriyetle yaşıt. Kurulduğu günden 1946 senesine kadar hep tek parti olarak ve tek başına iktidarda kaldı. Hem de ne iktidar! Yirmi seneyi aşkın bu süre zarfında, kendisinden başka hiçbir siyası partinin oluşumuna fırsat vermedi. Kendinden önceki (Osmanlı Devleti'nin yıkılışını hazırlayan) İttihat ve Terakki geleneğini; astığı astık-kestiği kestik bir şekilde sürdürdü. Onca yıllık CHP iktidarları gücünü milletten almadığı gibi, millete hesap verme gibi bir sorumluluktan da uzaktı. Kerameti kendinden menkul olarak, ben yaptım oldu anlayışını seneler senesi sürdürdü. İllerin valileri, belediye başkanları ve CHP il başkanları aynı şahıslardı. Bu anlaşılamaz ve anlatılamaz hâl, CHP'de alışkanlık yaptı. Halk üzerindeki baskıcı ve dayatmacı tavır, oldu olası CHP'nin şiarıdır. Bundan dolayıdır ki; çok partili hayata geçtikten sonra da CHP, bir türlü demokratikleşememiştir. Böylesine ceberut bir partinin, bir de muhalefete düştüğü görülünce; nasıl hırçınlaşacağını varın siz hesap edin! İdam sehpasına gitmekte olan Başvekil Adnan Menderes'in son dileği; 'Allah, bu milletin iktidarlarına CHP gibi muhalefet vermesin!' olmuştur. İnkâra dayalı bu azgın muhalefet, yıkıcılık, iftira ve imha etmeyi esas alır. CHP'nin muhalefeti uzadıkça, bütün bu olumsuz sıfatlar katmerleşerek devam etmiş ve gelip geçen ve hâlihazırdaki tüm iktidarlar bundan nasibini fazlasıyla almıştır. Bu zihniyete göre, kendileri iktidara gelmediği müddetçe her yapılan demokrasi dışıdır. Kendi partileri kazanırsa demokrasi vardır. Kendileri, yüzlerce maddelik anayasayı halkoyuna sunarken, bu hâl demokratik olur; yalnızca 26 maddelik bir paketin iki maddesini beğenmiyorlar diye bu sunuş ant-i demokratik olur! Kendilerinin çoğunlukta olduğu parlamento veya kendilerinin seçtiği Cumhurbaşkanının atadıkları meşru ve demokratik; başkalarının atadıkları gayrimeşrudur! Bu yüzdendir ki, Türkiye'nin iktidarları iş yapmaktan ziyade, bu denli amansız muhalefetle uğraşmak zorunda kalmışlardır.