Demokrasilerde millete rağmen politika üretilirse, millet bunun bedelini ödettirir. Bu halin tipik örneği CHP'dir. Millet, Mersin'e giderken, CHP tersine gitmeyi maharet bilmiş ve bunun adına (Halkçılık) diyerek millete yutturmaya kalkmıştır. Seneler senesi, bunu yutturmayı başardılar! Çünkü; bu seçkinci zevat, milletten kopuk yaşıyor, milletse yapılanların ancak binde birinden haberdar olabiliyordu! Bugün öyle mi? Gelişen iletişim araçları sayesinde siyasetçiler her an, milletin karşısında, âdeta boy aynasındalar. Milletten bir şey saklamanın ve millete rağmen bir şey yapmanın bedeli çok ağır oluyor. Dolayısıyla, siyasi partilerin üretecekleri ve dillendirecekleri politikalar, milletin talep ve ihtiyaçları doğrultusunda olmak zorundadır. CHP dün, bu ihtiyaçları kendi belirliyordu; zira ona göre milletin bunları belirleme ve dillendirme kabiliyeti yoktur! Yani millet hasta gibidir; hastaya ilaç sorulmaz, tatbik edilir! CHP'de zaman tünelinde kalanlar, hâlâ bu duruma direniyorlar. Bu yolun çıkmaz olduğunu göremiyorlar. Neyse ki, birileri geldi ve bu durumu görerek; eskilere, 'şöyle bir durun bakalım' dedi. Demesine dedi ancak, bu deyişin samimiyeti henüz test edilmedi. Bu deyişin öncüsü konumundaki Kemal Kılıçdaroğlu, şimdiye kadar neyi dillendirdiyse geri adım attı. Onu bu hale birileri zorla düşürmediyse(!); o da lafla peynir gemisinin yüzemeyeceğini ilk seçimlerde görecektir. Zira, millet artık lafa bakmıyor, icraata bakıyor. Muhalefetin de icraatının olduğu; en basitinden baş örtüsü konusunda takınacağı tavırla bellidir. Seneler senesi CHP tarafından tabu haline getirilen ve sürekli olarak halının altına süpürülen onlarca meselenin çözümü; muhalefette iken bile, CHP'nin elindedir! Bu yaklaşımlarla millet, kendisini görecek ve değerlendirecektir. Millet bu fırsatı 1970'lerin başında; o zamanki CHP lideri olan Bülent Ecevit'e tanıdı; ancak, tanıyacağına bin pişman oldu! Aynı film bir daha vizyona girerse, yandı gülüm-keten helva!