Önce yerel yönetimler

A -
A +

Genç Türkiye Cumhuriyeti Cihan Devletimizin bakiyesidir. İmparatorluktan milli devlete dönüşüm elbette kolay olmamıştır. Geniş coğrafyaya yayılmış imparatorluğumuz dahilinde yaşamakta olan çeşitli din, dil ve kültürdeki insan grupları Anadolu Yaylası üzerinde kurulan Genç Cumhuriyet'e "son tutamak" olarak sığınmışlardır. Dolayısıyla, Anadolu Yaylası'nda kurulan yeni devlet bünyesinde bütün bu unsurları taşıyarak bir kültürler mozayiği arzetmektedir. Geçen asrın başlarında meydana gelen bu büyük değişim, ister istemez o günün şartlarına göre dizayn edilmişti. O günkü şartlara göre dinamik olan bu yapı; zamanın ilerlemesi ile beraber çağın değişen yeni ve modern argümanlarına ayak uyduramadı. Bu durumun birçok tarihi ve sosyolojik sebepleri vardır. Ancak, bizce en büyük sebep; Atatürk'ün ölümünden sonra iktidara gelen İsmet İnönü'nün ve İnönü CHP'sinin "Atatürk devrimlerini" dondurucu statükocu zihniyeti ve bu doğrultudaki baskıcı ve dayatmacı yönetimleridir "İnönü sistemi" 50 senesinden sonra iktidara gelen CHP'ye muhalif partiler ise, hiçbir zaman gerçek manada iktidar olamamıştır. Daha açık bir ifade ile muktedir olamamışlardır. Bu durumun sebebi ise, yeni iktidarların beceriksizliklerinden ziyade; "İnönü sistemi" ile bütünleşen ve ortak hareket eden bürokrasinin el ele verip; milletin ve onun temsilcilerinin üzerlerine sardıkları korkudur! Nitekim; bunun böyle olduğunu, 1960 darbesi fiilen gösterdi! Artık; bundan böyle, iktidara gelen CHP karşıtı her iktidarın veya iktidar ortağının tek endişesi ve gailesi vardır ki o da, "meşruiyet"ini ispattır. Zaten 60 sonrası 43 sene boyunca; 1965-1971 arası 5.5 sene ile, Özal'ın 1983-1990 arası 7 senelik, toplam 12.5 senelik tek başına iktidar ve istikrar dönemleri vardır ki, Türkiye'de ne yapılabilmişse, takribi bu 10 sene içinde yapılmıştır. Bunun dışındaki 40 küsur senelik uzunca dönem ise kâh koalisyonlar ve kah anti demokratik yönetimler elinde Türkiye'de taş üstüne taş konamamış; işin bundan da vahimi, beklenilen toplumsal dönüşüm ne maddede ve ne de manada bir türlü sağlanamamıştır. Sade suya tirit kabilinden yönetimlerden çağı yakalamak, çağın ihtiyaçlarına cevap teşkil edecek demokratikleşmeyi beklemek ham hayal olsa gerektir. Nitekim, öyle de oldu. İdare-i maslahatçılıkla hükümetçilikler yapılıp bu büyük milletin yarım asra yakın bir zamanı heder edilmiştir. Oysa çağı ve bu yeni çağın ihtiyaçları öylesine baş döndürücü hızla gelişiyor ve değişiyor ki, gelişmiş demokrasiler bile bu yeni beklentilere cevap bulmakta zorlanıyorlardı. Siyasi istikrar Bu süreci hızlandıracak tarihi fırsat bir kez (1978 Ecevit dönemi) önümüze geldi, Yunanistan'la birlikte AB'ye üyeliğimiz önümüze kondu. Yunanistan bu durumu değerlendirip tarih alırken, bizim Ecevit bu tarihi fırsatı elleriyle itti. Yaklaşık olarak, son on, oniki yıldır da patinaj yapıyoruz. Değişik partilerin iştirak ettiği koalisyonların her türlüsü denenmesine rağmen, ülkemizde siyasi istikrar sağlanamadı. Bu durum ister istemez ekonomiye de yansıdı ve bilinen acı tablolar yaşandı. İlk defa 2002 Kasım'ında, sandıktan istikrar çıktı; tek başına bir parti iktidar oldu. Sağlanan siyasi istikrarla beraber, toplumda umutlar yeniden yeşermeye başladı. Geçen onca zamanla birlikte yığılan devasa problemler ve bunlara cevap verememe hali; devletin hantal yapısını bir kez daha gözler önüne serdi. Zaten "merkezi" olan yönetim anlayışı, çıkan hemen her krizden sonra daha da merkezileştirilerek Ankara boğuldu! İşin içinden çıkamaz hale geldi. Kamu Yönetimi Temel Kanunu Yeniden yapılanma adına; Kamu Yönetimi Temel Kanunu taslağı hazırlandı. Epeyce zamandır, çeşitli platformlarda tartışılan bu taslak evvelsi gün Başbakanlık Müsteşarı Prof. Dr. Ömer Dinçer tarafından Basın'la paylaşıldı. Kanunun ruhu; devletin üniter yapısını zedelemeden merkezi idarenin işini hafifletip yerel yönetimlere doğru kaydırmak ve onları güçlendirmek şeklinde özetlenebilir. Yerel yönetimlerin mevcut hallerine; yapılarına ve donanımlarına bakınca, işin pek de kolay olmayacağı aşikardır. O halde, öncelikle mahalli idarelere bir çeki düzen vermek ve onları taşıyamayacakları yüklerin altında ezdirmemek için; yeniden dizayn edilip güçlendirilmeleri gerekmiyor mu? Öyle ya; hangi kadrolarla bu işlerin altından kalkabilecekler? Son derece ihtiyaç hissetiğimiz bu konunun üzerinde titremeli ve bütün yanlarıyla enine boyuna irdelenip kuvveden fiile çıkarılmalıdır. Aksi halde; Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan oluruz!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.