Pazar yazıları -44-

A -
A +
Allahü teala insanı, sosyal bir varlık olarak; yani medeni olarak yarattı. Yaratılışının ve yaşayışının aslı muhtaçlıktır. Ve; insan en ziyade muhtaç yaratılandır. Zira insan, kâinatın hülasasıdır; kâinatta ne varsa, onlardan insanda bir numune vardır. Ve bunların her birisi; var olmada ve varlıkta kalmada Allahü tealaya muhtaçtır.
İnsanlar toplu hâlde; yani bir arada yaşarlar; dolayısıyla biri diğerinin eksiğini tamamlar. Yalnızca bir lokma ekmeğe kavuşabilmenin bile hangi süreçlerden geçtiği; değişik insan gruplarının binbir zahmetiyle uğraşılıp hazır hâle getirilmesi, insanın insana olan ihtiyacını göstermeye kâfidir.
Bundan dolayıdır ki, “insanlara teşekkür etmeyen, Allahü tealaya şükretmiş olmaz!” buyurulmuştur. Kullar, birbirleri için sebeptirler; her şeyi yaratan ve kullarına gönderen Allahü tealadır. Allahü tealanın âdet-i ilahisi şöyledir ki; yarattıklarını bir sebeple yaratır.
Şu hâlde; kul, kula teşekkür edecek ama bütün bunların hepsinin Allahü teala tarafından olduğunu bilecek ve gerçek şükrü O’na yapacaktır. Çünkü insan için asıl olan; yani insanın yegâne muradı Cenâb-ı Hakk’ın rızasıdır.
Dünya ve hatta Cennet nimetlerinin hiçbirisinin, insana verdiği zevk; Rabbinin kendisinden razı olmasının verdiği zevkten daha büyük olamaz. Cennette Allahü tealanın razı olması, Cennet nimetlerinin hepsinden daha tatlıdır. Cehennemdekilerden Allahü tealanın razı olmaması, Cehennem azaplarından daha acıdır.
İnsanın medeni yaratılmasının gereği; paylaşımcı olmalarıdır. Müslüman, kendisi için istemediği bir şeyi diğer Müslümanlar için de istememelidir. Sahip olduğu nimetlere de diğer Müslümanların sahip olmasını istemek gerekir. İnsanın sahip olduğu en büyük nimet, iman nimetidir ki, bu, onu sonsuz saadete kavuşturacaktır.
Hazret-i Ebu Bekir efendimiz (Radıyallahü anh), iman nimetine kavuşup Müslüman olunca; “Ey Allah’ın Resulü! Bana müsaade eder misin; benim samimi olduğum altı arkadaşım var. Onlara gidip; kendilerini, İslam’a davet edebilir miyim?” diye, arz ederek; sahip olduğu iman nimetini paylaşmak istemiştir. Büyüklerimiz, bu hâlin; İslamiyet’te en büyük cihat olduğunu ve öncüsünün de Hazret-i Ebu Bekir efendimiz olduğunu belirtiyorlar.
Ebu Bekir-i Sıddîk efendimizin kazandığı sevapların çokluğuna ve zatının büyüklüğüne bakın ki; o andan itibaren yapılan her cihadın ve emr-i ma’rufun sevabı kendisine de yazılıyor.
Nitekim Sevgili Peygamber efendimiz (aleyhisselam) de; Mi’rac’da Cenâb-ı Hakk ile mükalemesinde, Allahü tealanın, mübarek şahıslarına selam, rahmet ve bereketlerini; ümmeti için de, ümmetinin salihleri için ve kâinattaki tüm salih kullar için de dilemiş ve böylece; tüm cihana yayılan  rahmet Peygamberi olduğunu göstermişti.
Muhammed aleyhisselamın bildirdiği ibadetlerin hepsi, insanlara faydalı şeylerdir. Yani hepsinin dönüşü yine insanadır. Bütün bu ibadetler, insanlara yaradığı için emredilmiştir. Yoksa, hiçbir ibadetin Allahü tealaya faydası yoktur. Bundan dolayıdır ki, candan teşekkür ederek, minnet ile ibadet yapmalı. Tam teslim olarak, emirleri yapmaya ve yasaklardan kaçmaya çalışmalıdır. Allahü teala hiçbir şeye muhtaç olmadığı hâlde, kullarını emir ve yasaklar vermekle şereflendirdi. Her şeye muhtaç olan, biz kulların, bu büyük ihsana, bol bol teşekkür etmemiz, bunun için de emirleri yapmaya candan sarılmamız lazımdır.
Bilelim ki; ibadet yapmakla, kendi ihtiyacımızı gideriyoruz; bundan da Cenab-ı Hakk hoşnud oluyor.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.