Pazar yazıları -49-

A -
A +
Muhyiddin ibn-i Arabi hazretleri (kuddise sirruh), birçoklarınca yanlış anlaşılan evliyadandır. Bu hususta bazıları haddini aşarak, kendisini ‘tekfir’le suçlamışlardır. Âlimin kıymetini âlim bilir; İmam-ı Rabbani hazretleri (kuddise sirruh), İbn-i Arabi’nin kıymetini bilip hakkını teslim ediyor ve yanlış anlaşılmaya müsait derin analizlerini Ehl-i Sünnete göre te’vil ediyor ve ayrıca yanıldıklarını da evliyadaki ‘sekr’ hâlinden kaynaklandığını ve sahibinin mazur olduğunu belirtiyor.
Evet, İbn-i Arabi hazretleri analizlerinde ipi geriyor, geriyor ve neredeyse kopacak hâle getiriyor ama hiçbir zaman koparmıyor. Ama kendileri noksan olanlar, yanlış anlıyor ve yanlış değerlendiriyorlar. Bu durum ise, İbn-i Arabi hazretlerini değil, kendilerini tehlikeye sokuyor.
Mesela: Allahü teala el-A’raf suresi 156. Âyet-i kerimede mealen "Rahmetim her şeyi kuşatmıştır" buyuruyor. Yine Cenab-ı Hakk kudsi bir hadiste "Rahmetim gazabımı aştı" diye bizzat kendisi bildiriyor.
İbn-i Arabi hazretleri yukarıdaki âyet-i kerimeyi açıklarken şöyle bir izahatta bulunur:
"Âlemi -bedbahtlık için değil- mutluluk için yaratan Allahü teala münezzehtir. Âlemde bedbahtlık, ona ilişip sonra kaybolacak geçici bir şey olarak var oldu. Çünkü Allahü teala âlemi -âlem için değil- kendisi için yarattı. Bu bağlamda âlem hakkında; ‘Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan herkes O’nu tesbih eder. O’nu övgüyle tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur…’ ( İsra suresi 44. Ayet meali) buyurulur. Biz de eşyadan bir parçayız. Bizim hakkımızda ise, ‘Cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım’ (Zariyat suresi 56. Âyet meali) buyurur. O hâlde hiçbirimiz Allahü tealaya karşı büyüklenemez ve ululuk taslayamayız..."
Yine İbn-i Arabi hazretleri, takva (sakınma) konusunda da şu açıklamayı yapar:
"Allahü teala, bize Rahman ismiyle ihsanda bulunduğunda, yokluk olan kötülükten varlık olan iyiliğe çıktık. Böylece Allahü teala bize varlık nimetini ihsan etmiş ve; ‘Daha önce bir şey değil iken insanı yarattığımızı bilmez mi?’ (Meryem suresi 67. Âyet meali) buyurdu. Öyleyse bize Allahü tealadan herhangi bir talep olmaksızın ulaşan şey rahmettir. Bu sebeple kudsi hadiste; ‘Allahü tealanın rahmeti gazabını geçmiştir’ buyurulur. ‘Allahü tealadan sakının!’ (Tevbe suresi 119. Âyet meali) buyruğuna baktığımızda, bunun, sakındığınız her işte O’nu siper edinin demek olduğunu anladık. Gördük ki, ‘Allah’ lafzı bütün isimleri kendinde toplar. Öyleyse bu isimden sakınmak (ittika etmek, korkmak, emirlerini yapmak) ve onu siper edinmek gerekir..."
İmam-ı Rabbani hazretleri (kuddise sirruh) Mektubat’ının 1. Cilt 266. Mektubunda ise, konuyu vuzuha kavuşturup şu önemli bilgiyi veriyor:
"…Kâfirlere Allahü tealanın zatı (kendisi) düşmandır. Bütün putlar ve bunlara tapanlar Allahü tealanın zatının düşmanıdırlar. Cehennemdeki sonsuz azap da, bu küfrün cezasıdır. Günahlar böyle değildir. Bunlara Allahü tealanın düşmanlığı zatından değil, sıfatlarındandır... Allahü telanın kâfirlere düşmanlığı zatından olduğu için, ahirette rahmet sıfatı, zatın düşmanlığını ortadan kaldıramaz. Zatın düşmanlığı sıfatın acımasından daha kuvvetlidir. Sıfatla yapılan şey, zatın yaptığını değiştiremez. Hadis-i kudside buyuruldu ki: 'Rahmetim gazabımı aştı’ (Rahmet sıfatım, gazap sıfatımı aştı. Yani Mü’minlerin günahkârlarına karşı olan, gazap sıfatımı aştı) demektir. Yoksa (Rahmet sıfatı, kâfirlere karşı olan, zatın gazabını aşar) demek değildir…"
İmam-ı Rabbani hazretleri (kuddise sirruh), yine 266. Mektupta; Muhyiddin-i Arabi hazretlerinin, (Rahmetim her şeyi kapladı) âyet-i kerimesini alarak; (Kafirler, Cehennemde ebedi kalmayacak) sözünün hata olduğunu vurgulayarak şu önemli açıklamayı yapıyor:
" …Ahirette, kâfirlere rahmetin zerresi bile yoktur. Cenab-ı Hakk, Kur’an-ı kerimde bunu bildiriyor ve (Rahmetim her şeyi kaplamıştır) buyurduktan sonra mealen, (Rahmetim, benden korkup, haramlardan kaçanlar ve zekatlarını verenler ve Kur’an-ı kerime inananlar içindir) buyuruyor. Muhyiddin-i Arabi ‘(kuddise sirruh), âyet-i kerimenin başını okuyup, sonunu bırakıyor…"
Muhyiddin-i Arabi’deki hâl; ‘huruc’ hâlindeki evliyada meydana gelen ‘sekr’ (kendinden geçme) hâlidir. Bu haldeyken evliya, söylediklerinden mazurdur. Nitekim, ‘Rahmetim her şeyi kapladı’ mealindeki âyet-i kerimeyi okuyan başka bir evliya, rahmetin tecellisi karşısında; bizzat rahmet olup, her şeyi rahmet görür ve kendinden geçer; o hâlde iken dudaklarından şu kelimeler dökülür: ‘Ya Rabbi! Beni biraz daha kızdırırsan; rahmetinin sonsuzluğunu kullarına haykırır ve herkesi sana asi kılarım!!!’ Bu evliya da mazur, zira gördüğünü söylüyor; rahmet, bütün ufkunu tutmuş, azabın zerresini bile görmüyor, göremiyor..."
Sözün en doğrusu ise, elbette ki İmam-ı Rabbani hazretlerinin tespitleridir ve şöyle buyurmuştur: "Fütuhat-ı Medeniyye (Sevgili Peygamberimizin aleyhisselam hadis-i şerifleri) bizi, Fütuhat-ı Mekkiyye’ye (İbn-i Arabi hazretlerinin tespitleri) muhtaç etmedi…"
Bizim yaptığımız da; Fütuhat-ı Mekkiyye’ye dalarak; yine İmam-ı Rabbani hazretlerinin tespiti ile; "zavallı âşığın birkaç damla ile kanması"ndan ibaret!..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.