Sandığın dili...

A -
A +

Milletimiz engin sağduyusu ile sandığa gitti; mahalle ve köyündeki ihtiyar heyeti ve muhtarından, büyükşehir belediye başkanlarına değin mahallî yöneticilerini seçti. Hayırlı olsun. Sandık, demokrasinin remzidir. Sandık, milletin önüne rahatlıkla konabiliyor ve millet de hür iradesini oraya; hiçbir baskı altında kalmadan yansıtabiliyorsa mesele yoktur. Demokrasinin en büyük başarısı, sandığın acısız ve sancısız gelip gitmesidir. Elli seneyi aşkın demokrasi tarihimize baktığımızda; sandığın serencamının pek iç açıcı olmadığını görürüz. Malum; çok partili hayatla yani demokrasinin bu ilk nimeti ile 1946 seçimlerinde tanıştık. O seçimler her ne kadar "Açık oy, gizli tasnif!" garabetini taşıyorsa da; dışarıdan "cebrî hürriyet telkini" ile gelişinden ve bizde de tepeden inmecilikle uygulanışından başka birşey beklenemezdi! Daha açık ifadesiyle demokrasi bize milletin beklentisi ve olmazsa olmaz arzusu şeklinde tecelli etmedi. Millet, gerekli mücadeleyi yaparak bunu elde etmedi. Tepeden; hatta dışarının zorlaması ile dizayn edildi. O vakitler, eski alışkanlıkların gereği olarak; seçim sandıklarının üzerinde bile "altı ok"lu CHP bayrakları olurdu. O günlerden bugünlere... Büyüklerimizden dinlemişizdir; bizim İkizdere'de (Rize), otuz altı pare köyün sandığı, okur yazar olmayan; bununla birlikte "ulus" gazeteleri kahvedeki masasından eksik olmayan Cemal Ağa'nın bacaklarının arasında bulunurdu! O günlerden bugünlere geldik! Sandık ve dolayısıyla demokrasi uğruna; başbakanını ve bakanlarını şehit veren bizden başka bir ülke yoktur. Ayrıca; bizden başka; sandığın dolayısıyla demokrasinin askerî darbelerle kesintilere uğratıldığı başka ülke de yoktur. Dolayısıyla bizim demokrasimiz, her ne kadar uğruna mücadele edilmeden, tepeden inme gelmişse de; millet gerekli bedeli fazlasıyla ödemiştir. Siyasetteki talihsizliğimize ve bir kısım siyasî liderlerimizin aymazlığına bakın ki; tepedeki 3-5 kişinin şahsi ikbal ve siyasî beklentilerinden özveride bulunup bir araya gelmekte zorlanırken; milyonlarla ifade edilen millet, siyasî istikrarı temin maksadıyla yirmi küsur parti arasından tek başına bir siyasi partiyi iktidara taşıyabiliyor. Bu durum, milletin demokratik olgunluk ve basirette, siyasî liderlerden ileri olduğunu göstermektedir. Yine bakınız; milletin onca ikaz ve şamarına rağmen; tepedeki iki siyasî lider el ele veremedi ve 'merkez sağ'da birlik ve bütünlük onca senedir temin edilemedi... Milletin derdi Mesut Yılmaz'la Tansu Çiller elbette değildi. Değildi ki, bu iki isim şimdi siyasette bile bulunmuyorlar. Ama, devlet ve millet hayatımızın, şu kritik dünya düzeninde tam on senesine mal oldular! Türkiye'nin kayıp seneleri ve Ecevit'in mahut başbakanlığı hep bunların kaprisleri yüzünden olmadı mı? Yeni yöneticilerimizi kutluyoruz Türkiye'mizdeki seçmen profili; 'artı-eksi beş' hesabıyla yüzde 'yetmiş-otuz'dur. Bu yüzde yetmişlik blok, basiretsiz siyasetçiler marifetiyle adeta bir bozuk para gibi harcana harcana bugünlere geldik. Param parça olmuş, darmadağınık siyaseti milletimiz engin sağduyusuyla derleyip toparladı; böylece temin ettiği siyasî istikrar ortamında yeniden sandık başına gitti. Bu kez, mahalli idarecilerini seçti. Şu veya bu partinin fazla oy almasından ve daha çok belediye başkanı çıkarmasından da mühim olan; seçimlerin sağlıklı bir şekilde ve gerçek demokratik teamüllere uygun olarak gerçekleşmesidir. Yeni mahalli yöneticilerimizi kutluyor, çalışmalarında başarılar diliyoruz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.