Bir imparatorluk bakiyesi olan Türkiye'miz, kurulduğu günden bu güne kadar hep yalnız kalmıştır. Oysa genç devletimizin daha kuruluş dönemlerinde Atatürk, hem Orta-Doğu'da (Bağdat Paktı) ve hem de Balkanlar'daki ülkelerin işbirliğine önem vermiş, onları bir araya getirecek formüller üzerinde durmuştur. Atatürk'ten sonra gelen İnönü devrinde ve onu takip eden süreçte, Türkiye, tamamen içine kapanmış, başta komşularımız olmak üzere hemen herkesle kanlı bıçaklı olmuşuzdur. Kağıt üzerindeki politikamız Doğu'dan koparak Batı'ya yönelmekti. Halbuki bu denli politikanın uygulamasına Cumhuriyet'e geçmeden, yüz yıl öncesinden başlamıştık. Daha açık şekliyle ifade edelim: İçimizdeki yenilenmeleri (fikri olsun kurumsal bazda olsun) Batı'nın istekleri doğrultusunda yerine getiriyorduk. Tabiatıyla bu hal, Batı'dakinin aksine, yani orada alttan yukarıya, bizde ise, tepeden giydirilmiş şekliyle cereyan etmekteydi. Bedelini ödemeden Dolayısıyla Batı, yaptığı reformu; çilesini çekmiş, bedelini ödemiş, özümlemiş ve sindirmiş olarak hayatına katıyordu. Biz ise; bedelini ödemeden, çilesini çekmeden; çoğu kez de karşı çıkarak zorla kabullendiğimizden, reformlar fert ve toplum hayatımızda arzu edilen şekliyle yeşertilip geliştirilemedi. Toplumdaki bu çekingenliğin temelinde, Batı'nın bizim için hayırlı rüya görmeyeceği tezi yatmaktadır. Nitekim, 19. Asırda Batı'nın normlarını devlet ve millet hayatımıza sokmamıza karşın, neticede Cihan Devleti'mizin yıkılışı ile yüz yüze kaldık. Sonuçta biz bir Akdeniz milletiyiz. Yani sıcakkanlıyız. Çabuk parlayıveriyoruz. Her işe hemen soyunuyor ama hiç birinin sonunu getiremiyoruz. İfratla tefrit (çok ileri gitmek veya çok gerilerde kalmak) arasında gelip gidiyoruz. Bir türlü orta yolu; salim ve sağlıklı yolu bulamıyoruz. ...Ve, neden, Avrupa dayattıktan sonra reform yaptığımızı bir türlü anlayamıyorum. Bunlar bizim için gerekli ise, başkalarının zorlamasına ne lüzum var? İnanın; iki yüz senedir bu şekilde yaptığımız reformlar, milletimizin ruhunda aşağılık kompleksine sebep olmaktadır! İkiyüzlü Batı Bu günkü manşet haberimiz okununca; ne demek istediğimiz ve Batı'nın bize karşı ne denli ikiyüzlü olduğu daha kolay anlaşılır. Bize 301. maddeyi büsbütün kaldırın diyenler ve buna gerekçe olarak; "Türkiye'de kamil manada fikir hürriyeti yok!" diye ısrar edenlere bakın hele! Dün İsviçre ve Fransa'da sayıldı; bu günlerde de Almanya parlamentolarında "Ermeni Soykırımı yapılmamıştır" demeyi suç sayma ve bunu yapanları 1-3 sene arasında hapisle cezalandırma çalışmaları var. Görüyorsunuz değil mi sevgili okuyucularım; Batı'nın bu anlı şanlı ülkelerinde değil fikir hürriyeti, bilim hürriyeti dahi yok! Söz konusu Türkiye olunca, nasıl önyargılı hareket ettiklerini defaatle görmemize rağmen, bir türlü "Mukabele-i bilmisil" keyfiyeti ile kendilerine cevap veremedik. Doğrusu bu hal, bizi olduğu kadar, milletimizi de derinden üzmektedir. Yani bize karşı yaptıkları muamele ile aynen kendilerine karşı muamelede bulunmayı neden yapamıyoruz? Anlayan beri gelsin!