Türk Cemiyeti'ne arız olan bir "ittihat ve terakki" geleneği vardır. Bu gelenek iktidar olduğunda bizi, Cihan Devleti'mizden etmişti. Hem de on sene gibi kısa bir süre içerisinde!.. Bu gelenek, İnönü ile birlikte Türk siyasetinde yerleşmiş ve gitgide kronik bir hâl almıştır. Öyle ki, bu zihniyet muhalefette iken bile iktidar olmuştur ve el-an da olmaya devam etmektedir. Daha açık ifadesiyle; kendi dışlarında iktidara gelen hiçbir siyasi parti, gerçek manada muktedir olamamıştır. İktidarcılık oynayıp (!), zamanını doldurarak (çoğu kez de zamanını doldurmasına bile fırsat tanınmadan) gitmeleri sağlanan siyasi partilerde tezgâhlanan oyun, mümkün olduğunca fazla parçaya bölünmelerini temin etmektir. Mahut zihniyetin yaşayabilmesi için en müsait ortam, siyasetin parçalı, bölük pörçük olmasıdır. Bu gelenek; demokrasiye geçtiğimiz 1950 senesinden beri müzmin muhalefet görevini ifa etmektedir. Adıyla muhalefette ama, sanıyla; yani gerçekte iktidardadır. İsminde 'halk' sözcüğü olmasına karşın halkla, yani milletle yakından ve uzaktan hiçbir alakaları yoktur. Bunlar, millete tepeden bakarlar, milletin hiçbir değer yargısını paylaşmazlar ve milletin seçtiklerine asla itibar etmezler. Zira, bunlara göre milletin adam olabilmesi için, kendilerini seçebilecek kıvama gelebilmesi lazımdır. Bu olmadığına, yani kendileri seçilmediğine göre; bu millete dert anlatmanın gereği yoktur. Zira, ne kadar anlatsak da anlamazlar! O halde, bizim bildiğimiz ve milletin asla bilmediği, bilemeyeceği doğrular, millete zorla da olsa dayatılmalıdır! Dolayısıyla, böyle bir anlayışın milletle, seçimle ve sandıkla işi yoktur ve olamaz. Bunlar, sandıktan çıkamayacaklarını pek iyi bildiklerinden, hemen her seferinde oyunbozanlık ederler. Esas dertleri millet, yani milletin rüştünü ispat edememesidir ancak; bunu, bu şekilde dillendirmek işlerine gelmez. Milletin oylarıyla, ebediyen iktidara gelemeyeceklerini anladıklarından olacak; hemen her seçimin öncesinde ve sonrasında ipe un sererler. Seçimleri meşru göstermemek için; akla hayale gelmedik her yola başvururlar. Bakınız, mahalli seçimler öncesi, daha şimdiden binbir dereden su getirme gayretine giriştiler. Altı milyon seçmen fazlası var diyerek, yeri göğü inlettiler! Yetmedi; yargıda kaos meydana getirdiler. Anayasa Mahkemesi ile Danıştay'ı ve hatta Anayasa Mahkemesi üyelerini karşı karşıya getirerek bir ilke daha imza attılar! Burada güdülen maksat tektir, o da milletin seçtiği parlamentonun almış olduğu kararı boşa çıkartmaktır! Daha açık ifadesi ile millete şu denmek istenmektedir: Sen istediğin kadar seç; istediğin gibi parlamentoyu şekillendir; bunların dedikleri asla olmayacak ve bizim dediğimiz olacaktır! Bütün bu olumsuzlukları izale eden yepyeni bir anayasa yapılmadığı müddetçe; Türk Cemiyeti'nde, müspet manada hiçbir oluşuma yer yoktur!