Sarıyerli Hilmi Kaptanın Hikayesi

A -
A +

Kuşadası'ndan bir grup öğretmen Doğan Güneş'in güvertesinden Marmaris'in pırıltılı, eşsiz güzelliğini seyrediyordu. Kotrada 5 mürettebat ile yolcu olarak onbeş kişilik bir öğretmen grubu ve ben varım. Kıyafetim ve malzemelerim mesleğimi yeterince ifade ediyor demek ki, yaklaşıp sordular: -Gazeteci misin? -Evet. İstanbul'dan, şenlikler için belediyenin davetlisi olarak geldim. Türkiye Gazetesi muhabiriyim. Yaşlıca biri gülümseyerek baktı gözlerime, aileden biri gibi -Aaaaa ne güzel, aboneyiz gazeteye. Severek okuruz... -Herkes tatil için Kuşadası'na gidiyor, siz ise buralardasınız, hayırdır? diye sordum. -Kuşadası'nın sahilleri balçık ve çöp dolu. Ege buralar kadar temiz değil... -Aile misiniz? -Daha yakın; Arkadaşız. Biz bir grup öğretmen, aramızda organize olduk, burada iki gün tatil yapacağız. Kotramız Yalancıboğaz'dan kıvrılıp Cennet Adası ile Eşek Adası'nın arasından İçmeler'e doğru süzülürken kaptanın yanına çıktım. Beyaz düz saçları, ince uzunca bedeni ve mütebessim yüzü Hilmi Kaptan'a tam bir 'reis' havası veriyordu. Hilmi Kaptan bir yandan ıslık çalıyor bir yandan da sağa sola dümen kırıp yolcularının etrafta bulunan güzellikleri yeterince görebilmesini sağlamaya çalışıyordu. Deniz metrelerce derinliğe rağmen dibinin rahatça görülebileceği mükemmellikte, dinlendirici bir berraklıkta idi. Kaptan bazı noktalarda molalar vererek yolcuların denize girmelerine imkan tanıyor, sonra tekrar zincir alıp yoluna revan oluyordu. Mesleğinin ehli olduğu belli olan Hilmi Kaptan'ın gözleri arasıra ilerlerde bir yerlere odaklanıyor, yüzünü saran hüzünle kısık gözleri ilginç geçmişinin ipuçlarını yakalatıyordu. Sarıyer'den Marmaris'e Onu bu halinde görünce dayanamadım. - Mesele nedir kaptan, dalıp dalıp gidiyorsun. Sakıncası yoksa anlat, seni dinlerim. Soruma ve ilgime şaşırdı Hilmi Kaptan, ama ben de bir hikaye yakalama arzusunda idim... Kaptan biraz durdu, ilerlere baktı ve anlatmaya başladı... -İstanbul, Sarıyer'denim. Üç kardeştik. Zengindik. Yalılarımız, alamanalarımız vardı. Hareketli bir gençlik döneminden sonra evlendim. Bir oğlum oldu. Ahmedim 14 yaşına gelinceye kadar mutlu, huzurlu yaşar giderdik. Balık mevsimlerinde aylarca denizde kaldığımız olurdu. Karadeniz, Akdeniz hemen her köşesinde, her noktasında hatıralarımız vardır. Uzaklarda kalan Dilek Mağarası'nın ilerisinde bir koya demirlemiş büyükçe bir Balıkçı Gemisini gösterdi: 'Bak,onun gibi iki tane büyük gemimiz vardı. İyi av yapardık. Mevsim bitiminde İstanbul'da eş dost arkadaşlarla apayrı bir dünyaya dalar mutluluğu, huzuru paylaşır giderdik. Bir gün çocuğumuz rahatsızlandı. Önce önemsemedik,sonra olay ciddileşti. Kısa sürede ağırlaştı Ahmedim.. Sonrası bir fırtına gibi, zamanla birlikte her şeyimiz aktı aktı aktı... Çocuğumuz tedavisi imkansız bir derdin sahibi imiş, ama ümittir peşinde koştuğumuz. Elimizden gelenini, gücümüzün yetenini esirgemeyelim dedik. Varlığa güvenmemeli Gemileri sattık... Yalıları sattık... Arabaları sattık.. Kardeşler ayrıldık... Eşim kendini kaybetti, perişan oldu kadıncağız. Paramız pulumuz kalmadı... Eş-dost terk etti bizi. Görünce yol değiştirdiler, arka döndüler, görmezden duymazdan geldiler... Hıçkırıklarımızı yuttuk günlerce, gecelerce... Her şeyimizi vererek, belki bir umut diye beklediğimiz şifa bir türlü gelmedi. Solan gülümüz, kuruyan dalımız yeşermedi kardeş. Ve evladımızı kaybettik. Derin acılardan sonra çok kahırların ardından dedik ki: -Takdiri İlahi... O'ndan gelene hamdolsun. O andan itibaren, bitim noktasına geldikten sonra baktık ki karnımız acıkıyor, uykumuz geliyor, üşüyoruz, terliyoruz... Hayat devam ediyor Yani, bir hayatımız var ve devam ediyor. Hiç olmazsa bundan sonrası tevekkül olsun, teslimiyet olsun, rıza olsun.... Ve öyle yaptık... Şimdi? Şimdi, mesleğim kaptanlık. İstanbul'dan her sezon gelirim buraya. Tanıdık firmalar var. Onların gemilerinde aylarca çalışırım. Marmaris çok pahalı değil, temiz düzenli bir ilçe... Arkadaşların da desteği tavsiyesi ile iki üç yüz liralık mütevazı bir apart ayarlıyorum. Eşimle birlikte geçiriyoruz mevsimi. Sonra İstanbul'a dönüyoruz. Kışları da Sarıyer'de balıkçılık yapıyorum. Tezgahım var. Artık Allah ne kısmet etti ise... Yani arkadaş, varlık, mal mülk insanı mutlu etmeye yetmiyor... Hilmi Kaptan'ın hikayesi devam ederken yolculuğumuzu da yarılamıştık. Bir ara rehberimiz Halil koşarak geldi yanımıza. Bana Hülya ile Tanju'nun gençliklerinde kaçamak yaptıkları Altınyunus'u gösterdi. 'Bak abi burada basılmışlardı' dedi. 'Ha, olayı biliyorum' dedim. 'Hatta Hülya, Tanju'nun hastalığında Almanya'ya yanına gitmişti. Onu biz uğurladık, dövüş kavga resimlerini çektik. O dönemlerden bizim de hatıramız var' dedim... Gülüştük. İçmelerde Emel Sayın'ın, Cennet Adası'nda Ferdi Tayfur'un yazlık villalarını gösterdi rehberimiz. Sonra gemide mütevazı yemeğimizi aldık. Öğretmenlerle ilgilenemedim. Hilmi Kaptan'ın anlattıkları boğazıma takıldı... Dalgaların arasında kah kaptanın, kah kaybettiği evladının, zaman zaman da villaların, yalıların, gemilerin silüetleri belirdi belirdi kayboldu... Kış gelince Kaptanı ziyarete gideceğim inşaallah.. Yeni hikayeler bulursak paylaşmak dileği ile hayırlı Ramazanlar.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.