Tedrisât kelimesin yerine eğitim (diye uydurukça) bir kelime getirdiler. Ne demek eğitim, eğmek bükmek demek. (Prof. Ekrem Buğra Ekinci'den duymuştum.) Öğretim (ki o da uydurukça) deseler belki neyse.
Çocuklarımızı nasıl eğip büktüklerine dair canlı bir örnek. Geçen 28 Ekim akşamıydı. Okul müdürü yüzlerce çocuğa şöyle seslendi: Ramazan Bayramı'nda, Kurban Bayramı'nda nasıl cicilerinizi giyiyorsanız yarın da (29 Ekim sabahı) en güzel kıyafetlerinizi giyip öyle gelin."
Bunun adı tam anlamıyla çocukların zihnini, kalbini bulandırmaktır.
En değerli hazinemizle, çocuklarımızla kendilerince oynuyorlar.
Eğip büküyorlar yani.
En başta eğitimcilerin şikayetçi olduğu, raydan çıkmış genç nesil işte bu eğitimin meyvesi. Eğri ağacın bozuk meyveleri.
Millî günler değersiz midir, hayır ama yeri ayrı, tanımı ayrı.
23 Nisan çocuk şenliğidir.
19 Mayıs Gençlik şöleni.
30 Ağustos Zafer kutlaması.
29 Ekim Cumhuriyetin kuruluş yıl dönümü.
Bayram sabahı tüm Müslümanların ailecek yaşadığı benzersiz güzelliğin, tatlı huzurun en ufak bir emaresini bu günlerde göremezsiniz.
Millî günler de değerlidir, ama yeri ayrı.
Ayrıca bayram kelimesi dînî bir ibaredir.
Aşırı sol grupların en önemli gün saydığı 1 Mayıs'a da İşçi Bayramı diyorlar. Çiçek bayramı, çocuk bayramı, çevre bayramı...
Amaçları dînî bir ibâre olan, kutsallığı herkesçe bilinen "Bayram" kelimesini, kavramını hafife almak, değersizleştirmek.
(Oruç gibi, şehit gibi tamamen ve sadece İslâm dinine ait mübarek kelimelerle de bu şekilde oynuyorlar. Açlık orucu, demokrasi şehidi, basın şehidi gibi.)
Allah'ın kıymet verdiğini kim alçaltabilir, Allah'ın alçalttığını kim yükseltebilir?
Din devlete karışınca "aman ha laiklik var, din işleri ayrı devlet işleri ayrı!"
Din sana emir-yasak koyunca, "O benim Allah'la kendi aramda, karışma!"
O zaman sen de dine karışma kardeşim.
Ya da,
Ne yaparsan yap.
Çocuğuma karışma. Benim çocuğumu bozma.