Okumuş cahiller

A -
A +
“Vali olmuşsun ama adam olamamışsın” diye biten kısa hikayeyi herkes bilir değil mi?
Ha belki yeni nesil okumuş çocuklar bilmez.
Artık ne okuyorlarsa, her şeyi biliyorlar ama en zarûrî şeyleri bilmiyorlar.
 
Tuttuğu takımın kadrosunu yedekleriyle birlikte sayar, yerli yabancı yüzlerce futbolcunun şarkıcının adını bilir, hatta şarkılarını bilir.
10 namaz süresini bilmez.
 
Facebook’da ilkokul arkadaşını bulmayı, Twitter’da hashtag açmayı, WhatsApp’da konum atmayı bilir ama dedesinin mezar taşını okumayı bilmez.
 
Kaç çeşit savaş oyunu olduğunu, en son hangi versiyonunun çıktığını bilir, atalarımızın ne için savaştığını bilmez.
 
Müslüman-Türk devletleri denince sadece Osmanlı ve Selçuklu’yu bilir, onun da sadece adını bilir. Sorsan meselâ Bâbür Şâh’ı belki hiç duymamıştır.
 
Erkekleri halı saha maçında attığı gollerle, kızları yeni aldığı kıyafetlerle övünür.
 
Düşünün, bu devirde bir çocuk nerdeyse 4 yaşında okula giriyor, en az 24, bazen 30 yaşına kadar okuyor.
Rahmetli dedem olsa şöyle derdi: “32 farzı bilmedikten sonra 32 sene okusa ne olacak?”
 
Peki okuyor da ne oluyor?
Her geçen gün eğitim seviyemiz yükseliyor ama aynı oranda cahillik seviyesi de yükseliyor. Ben hep şu örneği veririm, ilkokul mezunu bugün az insan kalmıştır, en azından eskiye göre. Ama gel gör ki, umumî tuvaletleri kullananların çoğundan şikâyetçiyiz değil mi?
Öyle bir eğitim sistemimiz, sistem de demeyelim, öyle bir eğitim müfredatımız var ki, çocuk 20 yıl okuyor ama tuvalet temizliğini öğrenemiyor.
 
Daha da acı bir örnek gördük, geçen gün üst üste. Namaz kılmayı bilmeyen çok insan var. Hatta, kameralar önünde mahcup olmaktan bile çekinmeyen.
Bir Müslüman çocuğu olarak bir kişinin namaz kılmayı bilmemesi büyük felâket ama bunu önemsememesi daha da büyük felâket.
 
Kısacası gençlerimizin hâli tam bir felâket.
Okuma yazma bilmekle, lüzumlu lüzumsuz binlerce bilgiyi ezberlemekle cahillikten kurtulunmuyor. Her geçen gün eğitim seviyesi yükseliyor, okumuşlarımız artıyor ama suç oranları da artıyor. Kavgalar, hırsızlıklar, haksızlıklar da artıyor.
 
Eğer okullarda kul hakkını öğretselerdi,
yaptığın her şeyin hesabını bir gün mutlak vereceğini,
saygı göstermezsen saygı görmeyeceğini,
öğretmenin vurduğu yerde gül bittiğini,
bir gün senin de anne baba olacağını,
başkasının annesine küfredersen senin de annene küfredeceklerini,
motoru son ses bağırtmanın da kul hakkı olduğunu öğretselerdi belki o zaman okumanın faydasına inanırdık.
  
Gençlerin büyük kısmı, sırf meslek öğrenmek için gittiği üniversiteyi bitirince bile mesleğe “çaylak” olarak başlıyor. Okul yüzü görmemiş ustanın emri altında işini gerçekten öğreniyor. Okullar sadece işin adını öğretiyor, ona da teori diyorlar.
 
Darwin teorisini öğreniyorlar, atalarımızın hâşâ maymundan geldiğini, incir yaprağıyla örtündüğünü, hö-pö-le falan filan diyerek ayılar gibi homurdanarak konuştuklarını zannediyorlar.
 
Okul öğretmezse de zaten sinema filmleri, diziler, komedyenler, milyonlarca boş veya zararlı kitap öğretiyor.
Kim bilir kaç nesil felsefe-müzik-futbol şeytan üçgeninde kaybolup gitti.
 
Artık o hâle geldi ki, çocuklarımızı sanki cahil bırakmak için okula gönderiyoruz. Elbette birçok şeyler öğreniyorlar, ama bu öğrendikleri hayatlar (elbette ki gerçek hayatla yani ahretle çelişiyor) ve bastırıyor, unutturuyor.
 
Rahmetli babaannem ne mektep yüzü görmüş, ne de öğretmen. Son nefesine kadar namazını kıldı, torununa (bana) bile hiç kötü söz söylemedi.
Komşu bir bardak şeker istemek için gelse, elinde son bir bardak kalsa bile verirdi, veremezse çok üzülürdü. Yok demeye hâyâ ederdi.
Ömrü boyunca saçının bir telini bile nâmahrem erkeklere göstermedi.
 
Şimdiki genç kızlara sorsan “Nâmahrem nedir?” diye, herhalde adını duymadıkları Hintli şarkıcı zannederler!
Şimdi bu üniversite mezunu kızlar mı cahil, benim babaannem mi?
Çocuklar için cebinde hep şeker bulunduran, camiye giderken yoldaki taşları dikenleri temizleyerek giden dedem mi cahil?
 
Okullar cahilliği almadığı gibi, çocuğun ailesinden öğrendiği üç-beş şeyi de öldürüyor, en zarûrî bilgilerden mahrum bırakıyor.
 
Cahillik de bir yere kadar hoşgörülebilir belki ama hainlik asla. Bu daha da ötesi ve bunu da gördük. Hem de öğrenenlerden değil, öğretenlerden. Kendi devletine düşman olmak, ülkesini başkalarına şikayet etmek hattâ ispiyonlamak hainlik demek.
 
Ben de o profesörümüz gibi bu ülkenin "cahillerine" güveniyorum. Ve o profesöre hakaret eden sayın Kılıçdaroğlu'na dün söylediği şu sözün mânâsını sormak istiyorum: "Türkiye canlı bombaların eğitim alanı oldu" ne demek?
Bu sözü Belçika ana muhalefet lideri söylese Belçikalılar ne derlerdi acaba?
Cahil mi? Yoksa daha da ötesi mi?
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.