Ahmet çok kızdı

A -
A +

Güneş, Haydarpaşa üzerinden İstanbul'a merhaba derken Kara Ahmet, İstanbul denen kara sevdalısına kavuşmuştu. 13 Eylül 1900 tarihinde, Sirkeci Garına ulaşan Kara Ahmet, hemen Sabah gazetesine geçti. Kara Ahmet, dokuz aydır, Fransa, Rusya, Almanya ve Avusturya'da yaptığı güreşlerle yalnız İstanbul'da değil, bütün Osmanlı mülkünde efsane haline gelmişti. Viyana, Hamburg ve son olarak Paris'te yaşadıklarından sonra daha fazla kalamamıştı Frenk diyarlarında.İstanbul'da birileri, cihan şampiyonunu yenik görmek için çıldırıyor, Kurtdereli Mehmet Pehlivan'ın ağzından, gazetelerde Kara Ahmet'e meydan okunuyor, güreşe davet ediliyordu. Ahmet, her ne kadar, "Adalı Halil, Kurtdereli ve Küçük Yusuf pehlivanları yenerim diye bir iddiam yok." şeklinde cevap veriyorsa da ateş bir türlü sönmüyordu. Türkoğlu Kara Ahmet'i çok sevdiği ve yaptığı işleri merak ettiği için gazeteler, Ahmet hakkı yalan yanlış haberler yapıyordu. Bütün bunlar, İstanbul'a ayak basar basmaz Sabah gazetesine gitmeğe mecbur etmişti. Ahmet, çorbacıdan bir çorba içip kendine geldikten ve çok özlediği Sultanahmet Camisi'ni gezdikten sonra Sabah Gazetesi'ne gitti. Sabahın erken saatinde rahatsız etmek istememişti. Hızlı muhabir Fırtına Selim genelde gazetede kalıyordu. Ahmet, bir iş hanının giriş katında, iki odadan ibaret gazetenin kapısını çaldı. Aradan uzun bir zaman geçti. Kapıyı açan olmadı. Ahmet, kimse yokmuş deyip tam dönerken kapı açıldı. Açılan kapıda, yatak kıyafetiyle gözlerini oğuşturan Fırtına Selim gözüktü. Sabahın bu saatinde rahatsız eden kim gibilerden bakıyordu. Ahmet'i görünce şaşırdı. Selim'in hali Ahmet'i neşelendirdi: -Bre Fırtına uyanasın. Üsküdar'dan sonra, Cağaloğlu'nda da sabah oldu. Ne o yengeyle kavga mı ettin? Şaşkınlıktan kurtulan Fırtına Selim, "Vay Ahmet agam gelmiş." diyerek büyük bir sevinçle Ahmet'in boynuna sarıldı. Sonra, Ahmet'i yazıhaneye götürdü, giyineyim diye müsaade istedi. Beş dakika geçti geçmedi. Giyinmiş halde Ahmet agasının karşısında hazırdı, gülerek Kara Ahmet'i davet etti: -Buyur Ahmet agam, birlikte kahvaltı edelim. Uzun yoldan geldin. Sende havadis çoktur. Hem atıştırır hem de konuşuruz. Şaşırma sırası Kara Ahmet'teydi: -Sana boşuna fırtına dememişler. Ne zaman giyindin, ne zaman kahvaltı hazırladın be evlat? Kara Ahmet ve Fırtına Selim birlikte sofraya oturdular. Fırtına sordu, Kara Ahmet anlattı, Viyana'da yaptığı güreşleri, Viyana gezisini ve Hamburg'taki güreşlerini. Paris'e gittiğinden ve burada yaşadıklarından hiç bahsetmedi. Fırtına Selim, gazeteciliğinin gereğini yaptı, havanın soğuyacağını bile bile sordu: -Gazetelerde, "Kara Ahmet, Kurtdereli Adalı Halil ve Küçük Yusuf ile güreşmekten korkuyor." şeklinde haberler çıktı. Ne diyorsun. Kara Ahmet kızdı: -Korkuyorum. "Kara Ahmet, korktuğu için güreşmiyormuş" diye yazın. Bu nasıl insafsızlık. Her pehlivan gibi, ben de yenilmek istemem. Özellikle Avrupa'da yaptığım güreşlerden, cihan şampiyonu olduktan sonra. İstemem ama, güreşten kaçmam. Bugüne kadar kaçmadım, bundan sonra da kaçmam. Fırtına, Ahmet'in bu kadar kızacağını tahmin etmemişti, üzüldü: -Aldırma be Ahmet Pehlivan. Kimse derdinden anlamaz. Onlar için eğlence olanın, senin için ne demek olduğunu bilmezler. > DEVAMI VAR

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.