Velo gazetesi, 18 şubat tarihli ve "Kim galip gelecek?" başlıklı haberinde şunları yazdı: "Eğer Filiz Nurullah pehlivan, bugün galip gelecek olursa, dünyanın en birinci pehlivanı olduğunu ispat etmiş ve dolayısıyla gerçek cihan pehlivanı olacaktır" Fransız gazetelerinin yazdığı kendisine tercüme edilen Ahmet, iyice huzursuz oldu. İş, iyice ciddileşmişti. Filiz ağabeyine, yenilme ihtimali onu tedirgin ediyordu. Yenilmekten korkmuyordu. Yenilirse, canı gibi sevdiği Filiz ağabeyine yenilmiş olacaktı. Ama mağlubiyetin sonuçlarından korkuyordu. Cont de Chambre, Benoit ile evlenmesiyle ilgili şartı açıklamayabilir... Cihan Şampiyonu ünvanı tartışmaya başlanabilirdi. Cihan şampiyonu ünvanının tartışmaya açılması Ahmet'i fazla üzmüyordu. Onun asıl üzüntüsü, Benoit ile ilgili gelişmelerdi Osmanoğlu ölür de yemininden dönmezdi. Güreşeceklerdi, Filiz ağasıyla kıran kırana... Paris'te Frenk diyarının merkezinde. Ve beklenen saat geldi. Pazar günü öğleden sonra Wegram Salonu tıklım tıklımdı. İlk önce bir dev ortaya çıktı. Bu, 2.10 metre boyu 160 kilo ağırlığıyla Filiz Nurullah'tı. Fransızlar, Filiz'i çılgınca alkışladılar. O da, sempatik hareketlerle seyircileri selamladı. Alkışlar, kesilir kesilmez Kara Ahmet, gözüktü. Gözükmesiyle birlikte, alkış koptu. Ama, Filiz için olan alkışlar kadar coşkulu değildi. Ahmet, "Alkışların ömrü ne kadar kısa" diye acı acı gülümsedi. Ahmet, elini göğsüne götürüp hafifçe eğilerek seyircilerin alkışlarına karşılık verdi. Filiz'in yanına gelince, selam verdi. Filiz, Ahmet'in tedirgin halini görünce takıldı: -Te be Ahmet. Filiz ağana yenileceğin için bu kadar üzülmek niçin? Korkmayasın, kemiklerini kırmadan yeneceğim, söz. Ahmet güldü: -Filiz ağam. Bilerek kemiklerimi kırmayacağından eminim. Ama ya yanlışlıkla, istemeden üzerine düşersen halim ne olur diye düşünüyorum. Korkum bundandır. Ahmet'in sözlerine Filiz güldü, hem de koca salonu sarsarak. Güreşin hakemliğini yağlı güreşi çok iyi bilen Rum Pierri yapıyordu. Davul zurna da hazırdı. Rum Pierri'nin duasıyla iki pehlivan peşrev çıkarmağa başladı. Ahmet, çok garip duygular içindeydi. "Şu Rabbimin işlerine akıl sır ermez. Benoit ile evlenebilme şartını öğrenebilmem için, Filiz ağamla kıran kırana güreş yapmam lazım. Bunun için yemin ettik. Bizi salavatla meydana salan cazgırımız bir Rum. Yer ise Paris." diye düşünüyordu. Yer Paris'in Wegram salonuydu. Seyirciler, Frenk, pehlivanlar Filiz Nurullah ve Kara Ahmet. İki pehlivan, Türk oğlunun Türkistan'dan Avrupa'ya vatan tutmak için göç edişini canlandıran peşrev yapıyorlar. Frenkler ise onları seyrediyorlardı. Gönüllerince peşrev çıkardılar. Sanki Kırkpınar ermeydanındaymışlar gibi. Ok gibi hedefe uçtular. Küheylan gibi şahlandılar. Kurt gibi düşmana saldırdılar. Kartal gibi kanat açtılar, nice bin güzelliğe.. Ve güreş başladı, Avrupa'nın gözbebeği Paris'te, Frenklerin gözü önünde, beğenmeleri ümidinde. Ahmet, sağlı sollu elenselerle saldırıyor, bir sağdan, bir soldan hücum ediyordu. Ama, bütün hücumları, yalçın kayaya çarpan dalgalar misali neticesiz kalıyordu. Ahmet, saldırıyor, Filiz ise yalnızca Ahmet'in hücumlarına karşı koyuyordu hem de kendini fazlaca zorlamadan. > DEVAMI VAR