Ahmet çok utandı

A -
A +

Cazgır, "Bre zalim, Allah'ından bulasın, elin garibinden ne istersin" diyerek Ahmet'in başına çökmüş, kendisine gelmesi için hafif hafif Ahmet'i tokatlıyordu. Yakup, "Er meydanını ana kucağı sananların... Haddini bilmeyenlerin sonu büle olur" dedi. Ahmet'e hiç bakmadan, yağ kazanına doğru yürüdü. Bu sırada, Deli Hafız, yanlarına gelmişti, bakışları tam manasıyla dellenmişti. Doğru Yakup'un yanına gitti. Deli Hafız'ın kendisine doğru yaklaştığını gören Yakup, tedirgin oldu. Deli Hafız'ın ne zaman ne yapacağı belli olmazdı, adı üstünde deliydi. Deli Hafız, Yakup pehlivanın önünü kesti, yüzüne tükürdü: -Yazıklar olsun sana, ne biçim pelvansın. Dua et Ahmet'e bir şey olmasın. Yoksa elimden çekeceğin var. Yakup pehlivan kıpkırmızı oldu, bir şey diyemedi, kızgın bir şekilde Deli Hafız'ın yanından ayrıldı. Seyirciler ise şaşkın bakarak er meydanında yaşananları anlamaya çalışıyorlardı. Deli Hafız, Ahmet'in yanına koştu. Elindeki ibrikten yüzüne su serpti. Ahmet, yavaş yavaş kendine geldi. Gözlerini açtı. Bakıyor, ancak görmüyor gibiydi. İlk önce üzerine eğilmiş Deli Hafız'ı gördü, görmesiyle birlikte başına gelenleri hatırladı ve utandı... Pehlivanım diye meydana çıktıktan sonra, er meydanında bayılmış olmaktan... Suçlu suçlu baktı, kenetlenen dişleri arasından zor konuştu: -Ustam bir daha olmayacak. Ahmet'in "ustam" sözüyle gönülden vurulan Deli Hafız, sevgiyle Ahmet'e baktı: -Ne olmayacak evladım? -Bu hale, bir daha düşmeyeceğim. Güleşirken bir daha bayılmayacağım. Deli Hafız'ın yüreciği cız etti, Ahmet'in hangi duygular içinde utancından kıpkırmızı kesildiğini çok iyi bililiyordu, aynı duyguları o da çok yaşamıştı. Ahmet'i su ve yağdan parlayan saçlarından sevdi: -Üzülme Ahmet'im. Bu hal, her çayıra çıkanın başına gelir. Atalarımız, bir musibet, bin nasihatten iyidir diye boşuna dememişler. İşaretimi bekle dedim beklemedin. Hasan'ın onun kibirlenmesi yüzünden yenince bir anda kendini başaltı pehlivanı sandın. Bilmez misin, erken öten horozun başını keserler. Yakup pelvan, az kalsın güleş hayatını söndürüyordu. Hadi kalk, gideriz. "Hadi kalk gideriz" sözü Ahmet'i şaşırttı: -Gitmek mi ustam, nereye? Daha güleşimiz bitmedi. Deli Hafız, iyice kızdı: -A be sen ne dik kafalı haddini bilmez bir kızansın. Hasan pelvanı kazara yenmekle hepten de kendini başaltı pelvanı mı sanırsın. Te be, Yakup pelvan, güleş hayatını bitirmek, iliğini kemiklerinden çekip, sümük gibi yere atmak üzereydi. Sen hâlâ güleşmekten bahsedersin? Ahmet, tam manasıyla vurulmuştu. Ona göre, ortada güleşi bırakacak bir durum yoktu, Yakup pehlivanı rahatlıkla yenebilirdi. Ahmet'in tereddütlü hali Deli Hafız'ın gözünden kaçmadı. Cazgıra döndü: -Te be koca usta. Şu akılsıza, sümüğünü çeke çeke ağlamasına bakmadan kendini başaltı pelvan zanneden şu kızana bir şeyler süle. Güzellikle çayırdan çıksın, yoksa ben tekme tokat çıkaracağım. >> DEVAMI VAR

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.